Bizler millet olarak biraz pratik insanlarız. Çok fazla düşünmeye ihtiyaç duymayız. Bunun en büyük sebebi belki de eskiden kimse bize bir şey sormadığı, ya da sorgulayanları sorguladıkları! Yahut inanıp güvendiğimiz insanları sorgulamayıp sorgulatmadığımız içindir diye düşünüyorum.
Son yüz yıl içerisinde baskı ve tahakkümle oluşan korkaklık ya da umutsuzluk, karamsarlık, vazgeçmişlik artık adına her ne derseniz sanki genlerimizde varmış gibi bir eziklik psikoloji içerisine itiyor bizi.
Bu yüzden olsa gerek siyasi düşüncelerimizi, ideolojik eğilimlerimizi temsil edenler ne düşünüyorsa biz de aynı cümleleri dillendiriyoruz. Enine boyuna düşünmeye, tartışmaya gerek duymuyor karşıt görüşlere kapalı, onları dinlemeden birşeyleri dikte etmeye çalışıyoruz. Tabi parti içi muhalefet burda kaideyi bozmaz aynı şey neticede.
Lider merkezli davası olan hareketlerde güven esastır. Bu güvene binaen bazen bazı şeyler sorgulanmaz tam itaatle sahip çıkılır. Ben prensip olarak bu düşünceye çok karşı değilim bu sebepten kaynaklı merkeziyetçi hareketi eleştirmem. Ancak ayırt edilmesi gereken konu inanç ve ideal mi yoksa tembellik mi? Birileri nasıl olsa bizim yerimize düşünüyor, nasıl olsa bir lider çıkar bizi korur gibi mücadeleye girmeyen, yorulmadan terlemeden müreffeh yaşamaya çalışan düşünce sakattır. Olması gereken asla bu değildir. Neyi neden savunduğunu bilen, eleştirirken katkı sağlayan, artı değer katan düşünceler ancak davasına hizmet eder.
Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan 1990'lı yıllarda İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı olduğu ilk günden partili partisiz herkesin saygınlığını kazanmış ve bu saygınlığını yaklaşık çeyrek asırdır üstüne koyarak artırdı. Bir çok partiyi ve partiliyi zaman içerisinde AK Parti çatısı altında biraraya getirdi. Bu çeyrek asırlık süreçte doğru ya da yanlış iç ve dış politikaları belki tartışmaya açabilir ama kimse otoyolları, tünelleri, köprüleri, havalimanları ve hastaneleri yükselen yaşam standartlarını ve ülke prestijini itibarsızlaştıramaz.
Bizler millet olarak biraz pratik insanlarız dedik ya yazının başında. İşte bu yüzden bizler yaşadıklarımızı biliriz ve ayinesi iştir kişinin lafa bakılmaz deriz. Sayın Cumhurbaşkanımızın bizlerde oluşturduğu bu güven; girdiği her seçimde, davet ettiği her eylemde katlanarak karşılık bulmaya devam edecektir.
Yeni anayasa ve referandum sürecine girdiğimiz bugünlerde bizler yine Reis'e güveniyoruz ve destekliyoruz. Ancak bu süreci iyi anlama ve anlatma adına sıkıntı yaşamamak için, önce bizlerin yeni anayasa ve başkanlık sistemini kavramamız lazım. Reis istiyorsa bildiği vardır demek yerine; bürokrasi azalacak, hükümetlerde belirsizlik ve  istikrarsızlık yaşanmayacak, kararlar daha seri alınacak ve uygulanacak, milletvekillerini asıl işine yoğunlaşabilecek vs. vs.
Tüm bunlar tabi ki önemli ancak ben olaya bir de farklı açıdan yaklaşmak istiyorum. 80 darbesi bu ülkenin sağcısına solcusuna milliyetçisine muhafazakarına hepimize zarar verdi. Darbe şartlarını oluşturanlar, darbeyi yapanlar ve darbe anayasasını hazırlayanlar aynı amaca hizmet eden üst aklın kadrolu maşalarıydı. Bugün masada olanların o gün olanlara nazaran çok daha milli ve manevi hassasiyetlere sahip daha bağımsız bir anayasa hazırlayacakları tartışılmaz bir gerçektir. Eksikleri vardır elbet ancak keyfe keder yorumlanmaktan ve değiştirilmekten delik deşik olmuş, günümüzün ihtiyaçlarını karşılamayan bir anayasadan çok daha tercih edilebilir diye düşünüyorum.
Başkanlık sistemi belki resmen değil ama fiilen zaten başladı sayılır. Hakimiyyet bila kaydu şart milletindir deyip 90 yıl devletin en tepesindeki ismi bize seçtirmeyenler en iyi bildikleri algı operasyonları ile süreci bilgi kirlilikleri ile sabote ediyorlar.
Benim gibi düşünmeyenler yanlış yapıyor, en doğru, tek doğru benim düşüncem gibi bir megalomanlık yapmıyorum. Referandumda hayır oyu vereceklere de laf etmiyorum. Baştan bu yana dikkatli okursanız süreci terlemeden atlatmaya çalışanlara ve kirletmeye çalışanlara itiraz ediyorum.
Cemil Meriç’in "Onlar çok demokrat ve çok laiktirler; hiç gerekmediği zaman hiç gerekmediği kadar" tespitini tesciller şekilde kendilerini desteklemeyen herkesi cahil, çıkarcı, yandaş ya da yalaka olarak yaftalayan güruh ile hayırcıları cehennemlik yapanlar aynı kulvarda yarışıyor diyorum. Ve maalesef terlemeden yorulmadan mücadele etmeden dava adamı olduğunu iddia edenlere karşı millet olarak en büyük şansımız "hayırlı günler, hayırlı akşamlar, hayırlı işler" nakaratı ile referandumda yüzde 70 hayır oy oranı yakalayacağını düşünen bir kitle olması...
Ülke bizim ülkemiz, insanlar bizim insanımız. Bu cennet vatan için daha iyiyi nasıl yakalarızı konuşmalıyız. Klasik bir örnek belki ama aşçı bıçakla ziyafet hazırlarken cani birisi aynı bıçakla katliam yapar. Bizler imanımız ve sorumluluğumuz gereği  ya devir değişirse korkusunu bırakıp iyiden güzelden yana mücadele etmek zorundayız.
Hiçbirimizin tribünden seyretmeye hakkı yok. Bizler elbet Reis’e güveniyoruz ancak artık onun da bize güvenmesi gerekmiyor mu ?