Aksam.com.tr Yazarı Taceddin Kutay Ayasofya Camii'ni ele aldığı yazısında Serdivan Belediye Başkanı Yusuf Alemdar'a övgüde bulundu.

Taceddin Kutay'ın köşe yazısı şu şekilde:

Bütün büyük anlatılar o an benim için anlamsızlaştı...

Küçücük bir müsamerenin içinde buldum kendimi.

Bir canlı yayın aracının önüne seccadesini sermiş, Ayasofya'nın dört minaresinden okunan dört ezanın narin gulgulesiyle Ersoy Dede'nin yaprak gibi titrediğini gördüm...

Sosyal mesafe konusunda başarısız bir saftı bizimkisi, hemen yanımda Hikmet Genç'in heybetli vücudunun sarsıldığını, göğsünün heyecanla inip inip kalktığını gördüm...

Alnından ter, gözünden yaş akan bu iki adama bakanın teyemmümü bozulurdu.

Kan ter içinde "essalat-u vesselamu aleyke ya hayra halkillah" diye mukabele ediyorlardı, minareden yükselen "eşheduenne Muhammederrasulullah" nidasına…

"Bana ne vakıf senedinden, Genadios'un sözlerinden; Meral Hanım'ın, Karamollaoğlu'nun gelip gelmediğinden?" dedim namaz sonrası...

Her birimiz bireysel tanıklığımızı yaptığımız gibi bir muhasebe içinde bulmuştuk kendimizi. Bana ne haricimde olup bitenden?

İçimiz buruk, gönlümüz mahzun, gözümüz nemli...

Oysa az evvel çocuklar gibi şendik. Ne yapacağımızı şaşırmıştık mutluluktan, rollerimizi unutmuştuk.

Serdivan Belediye Başkanı Yusuf Alemdar, te Sakarya'dan gelmiş, bize ev sahipliği yapıyordu...

Hikmet Genç çocuklaşmış, şen şakrak bizleri güldürüyordu.

Dünyayı unutmuştuk mutluluktan, ne olduğunun farkında değildik.

Ta ki Yahya Kemal'in dediği o an geldi ve ervah cümleten gördü Allahuekber'i, akseyleyince arşa lisan-ı Muhammedî...

Kimimiz o mübarek mekanda namaz kılamadan geçirdiğimiz elli senemize kahrettik, kimimiz o hasretle göçüp giden aba-ü ecdadın hayaliyle mükedder olduk, kimimiz ise asla gelmeyecek sandığımız o ana şahitlik ettiğimiz için hüccet tamam olmuşcasına ölüme hazır hissettik kendimizi...

Gönle keder, göze nem çöreklendi.

Arasat Meydanı provası yaptığımız o muazzez cemaate bakarak, adeta "ikra' kitabek!" fermanını işitmişçesine acaip bir muhasebe içine girdik.

O an, o ezan okunurken salamız okunurcasına bir mazi muhasebesi içine girmiş olmak tarifi zor bir şeydir.

Siyaset saikasıyla bu kolektif urucun bir parçası olmayı tercih etmeyenlere bir şey diyemem. Allah daha ne bela verebilir ki bir kula?

Gönlü sevad-ı azamla birlikte atmayan, ucub ile o melek misal cemaatin efradına küçümser bakan bir Müslümanın gönlü hangi makhuriyet ile daha aşagı bir derkeye inebilir ki? "Onu topraktan beni ateşten yarattın" deme ahlakından hissemend...

Hafazanallah.

Hacca gitmeyi nasip etmediği bu sene Allah Türkiyeli müminlere bir beyti mamur etmeyi, Arafat'ta vakfeye durmuşcasına o meydanda sabahlamayı, o vakt-i azime şahitlik etmeyi nasip etti.

Sandıkta hangi partiye ret attığı, ne iş yaptığı, kaç para kazandığı, hangi diplomaya sahip olduğu bilinmeyen nice kul, ihrama soyunmuş gibi o cemaatin bir ferdi olarak o caminin cemaati oldu.

Cumayı içinde kılamamışız. Ne gam... Sanki her hafta caminin içinde kılıyoruz. Alnımızda hiç hasır izi kalmıyormuş gibi yapmanın, garip alınganlıklar göstermenin bir alemi yok.

Bizler Ayasofya'nın bahçe cemaati olarak o mahşer provasına dahil olduk.

Kimileri hayatı gördü Ayasofya'ya bakarken, kimileri ölümü andı.

"Ölsem de gam yemem" sözü kaç ağızdan döküldü.

Vahtimlena bisseadeti vel mağfirati verrıdvan!