Nasıl bir toplum olduysak, en ufak bir konuda tepkimizi “şiddete” dönük vermeye başladık.

Trafikte, iş yerinde, çarşıda, pazarda, parkta, markette, evde velhasıl “şiddete” baş vurmak için yer ve mekanın önemi kalmadı.

İşin tuhafı “şiddet” için bir gerekçeye bile ihtiyaç duymuyoruz. Kımızı ışıkta bekleyen bir sürücü bile potansiyel “şiddet” unsuru olabiliyor.

Öyle ki, ya karşımızdakine ya da kendimize illa bir zarar vereceğiz. Bunun için önemli bir gerekçe olması şart değil…

Merak etmeyin buradan yine “gezi parkı” olaylarına girmeyeceğim. Zira oradaki şiddet artık müzminleşti.

Öyle “ikna yoluyla” falan normale dönecek bir durum yok ortada. İlla birileri zarar görecek, masum insanların canı yanacak.

Bunlardan hangisi olursa olsun birileri de son derece mutlu olacak. Sonra da “bizim çocuklar başardı” diye “kadeh” tokuşturulacak…

Buradan Sakarya’da dün olanlara dönmek istiyorum. Bıçaklanmalar, kazalar ve alışık olduğumuz “intihar” girişimleri vs.

Dün yine Sakarya Köprüsü’nde bir “intihar” girişimi vardı. Bu defa ki Eski Sakarya Köprüsü üzerinde gerçekleşti.

Genç bir şahıs Rüstemler’de ki Eski Sakarya Köprüsü’nün korkuluklarına çıkmış “intihar” etmekten bahsediyor.

Olay yerinde bulunan jandarma “derdin ne?” diye sorunca daha önceki “intihar” girişimlerinden alışık olduğumuz cevap geliyor…

Hayat şartları hepimiz için zor. Zira birçoğumuz için hayat öyle sanıldığı gibi “güllük gülistanlık” değil.

Herkesin kendince bir sıkıntısı var. Ama gündelik hayatımızda bu sıkıntıları kendimize veya bir başkasına “şiddet” uygulayarak göstermek doğru değil.

En ufak bir şeyde kafamız bozulup etrafımıza veya kendimize zarar vermeye kalksak Sakarya Köprüsü’nde “intihar” kuyrukları oluşur…

Bence bu tür vakalarda “intihar” girişiminde bulunanlara bir müeyyide uygulanması gerekir.

Tabi bu öyle bildiğiniz türden bir müeyyide olmamalı. Yani “sallandıracaksın” türünden bir ceza değil.

Yapılması gereken “intihar” girişiminde bulunanları ikna ettikten sonra en az bir ay müddetçe “Bakırköy’de” müşahede altında tutmalı.

Zira hemen, hemen her “intihar” girişimi sonrası Sakarya Köprüsü’nden alınan şahıs önce bir sağlık kontrolünden geçiriliyor.

Sona da prosedür gereği jandarma veya poliste ifadesi alınıp ondan sonra da tekrar sokağa salıveriliyor.

Dolayısıyla bana bu işin “psikolojik tedavi” yönü eksik gibi geliyor. Sonuçta da jandarma ve polis telefonları “Alo intihar ediyorum” ihbarlarından geçilmiyor…