TBMM Genel Kurulunda CHP Grup Başkanvekili ve Sakarya Milletvekili Engin Özkoç ile AK Parti Grup Başkanvekili Özlem Zengin arasında bir gerginlik yaşandı.

Yaşanan bu gerginliği televizyon ekranlarından “ibretle” izledik.

CHP Sakarya Milletvekili Engin Özkoç, AK Parti’nin bayan Grup Başkanvekili Özlem Zengin’e hitaben önce “ulan” ifadesini kullandı.

Ardından da;

- Bu kadına haddini bildiriniz.

Diye bağırdı…!

***

Şimdi, tartışma neydi?

Neden çıktı?

Bu konulara girmeyeceğiz.

Ancak Engin Özkoç’un;

- Bu kadına haddini bildiriniz.

İfadesine hiç de yabancı değiliz…!

***

Malum;

1999 yılında milletin seçtiği milletvekili olarak yemin etmek üzere kürsüye gelen Merve Kavakçı’ya bir Başbakan “utanç” verici aynı ifadeyi kullanmıştı.

Başbakan sıfatıyla Bülent Ecevit;

- Bu kadına haddini bildirin.

Diyerek bir “linç” kampanyası başlatmıştı.

Sonrasında ise millet sandıkta verdiği cevapla Ecevit’i siyaset sahnesinden sildi…!

***

Bu hadisenin üzerinden tam “20 yıl” geçti.

Aynı anlayış, aynı üslup ve aynı tavır bu kez CHP’li Engin Özkoç ile karşımıza çıktı.

Anlayacağınız aradan geçen “20 yıla” rağmen CHP’de değişen hiçbir şey olmamış.

Tam tersi;

CHP’nin insanların inançlarına, başörtüsüne duydukları “hınç” sadece bastırılmış…!

***

Kim ne derse desin.

Son günlerde cadde ve sokaklarda “başörtülü” kadınlara yapılan saldırılar.

İnançlı insanların otobüste, metroda, orada burada “taciz” edilmesi.

Engin Özkoç’un başörtülü bir bayan milletvekiline “ulan” diye hitap etmesi.

- Bu kadına haddini bildiriniz.

Demesi tesadüf değildir…!

***

CHP İstanbul ve Ankara gibi illerde belediye başkanlıklarını kazanınca cesaretlendi.

Bunun sonucu olarak da CHP inançlı ve başörtülü insanlara olan “kinlerini” her alanda kusmaya başladı.

Bugün sokakta, metroda, otobüste ve son olarak da Meclis’te ortaya çıkan durumun başka bir izahı yoktur.

Fırsatını bulsalar inançlı insanlara ve başörtülü hanımlara geçmişte olduğu gibi “zulmederler” de, bugünler “mumla” aranır…!

***

Millet aç kalır.

Açıkta yatar.

Çile çeker.

Siyasilere ve yöneticilere kızar.

Zamlardan bunalır.

Yokluk çeker.

Her türlü sıkıntıya göğüs gerer.

Ancak “dinine, imanına, diline, vatanına, bayrağına ” ve “başörtüsüne” laf ettirmez.

Laf edenlere de cevabını olması gereken şekilde verir.

Tıpkı 1999’da Bülent Ecevit örneğinde olduğu gibi…!