Özellikle Geyve, Hendek ve Akyazı’da felaketin boyutları çok yüksek oldu. Sel suları nedeniyle insanlar resmen “can pazarı” yaşadı.

Nitekim Geyve’de bir işçi sel sularına kapıldı. Bütün arama çalışmalarına rağmen hala daha kendisine ulaşılamadı…

Aslına bakarsanız söyleyecek ve yazacak o kadar çok şey var ki insan nereden başlayacağını şaşırıyor.

Ancak şu kadarını söylemek gerekirse yaşanan “sel felaketi” resmen bağıra, bağıra geldi. Ortalığı yıkıp geçti.

Meteoroloji günler öncesinden “sel ve taşkınlar konusunda hazırlıklı olun” diye uyarı üstüne uyarı yaptı.

Sonuç; bu şehri yönetenler meteorolojinin uyarısını “tatil havası” şeklinde algıladı ve onlar da “bavullarını” hazırladı…

Elbette “doğal afetler” noktasında çok fazla yapacak bir şeyiniz yok. Ne kadar tedbir alırsanız alın olacakların önüne geçemezsiniz.

Deprem gibi “sel” gibi afetler konusunda alabileceğiniz tedbir sınırlıdır. Ne yaparsanız yapın elinizden fazlası gelmez.

Sel suları bir kere geldi mi, önünde hiç bir şey duramaz. Önüne geleni yıkar götürür. Ardında da harabe bir yerleşim bölgesi bırakır…

Neticede kimse kimseden kontrolsüz bir şekilde gelen “sel sularının” önüne “göğsünü siper” etmesini beklemiyor.

Ama en azından yanında bu şehrin ileri gelenlerini görmek istiyor. Onların yanlarında olduğunu hissettirmesini bekliyor.

Bunun nasıl bir duygu olduğunu biz “17 Ağustos Depremi’nde” yaşadık. Günlerce yanımızda devleti görmeyince “ümitsizliğe” kapıldık.

Daha ilk gün karşımızda “Melih Gökçek” ve “Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ı” görünce “oh” dedik ve onlara yürekten bağlandık.

Kim bilir insanların veya en azından benim içimdeki “Başbakan Recep Tayyip Erdoğan” sevgisi ta o günden yer etmiştir…

Netice itibariyle yaşanan “sel felaketi” sırasında bir tek Akyazı Kaymakamı ve Belediye Başkanı halkının yanındaydı. Geyve Kaymakam’ı da canla başla uğraştı.

Bu isimler “sel felaketinin” yaşandığı ilk andan itibaren vatandaşın yanında oldu. İnsanlara “devlet yanınızda” mesajı verdi.

Belki çok fazla bir şey yapmadılar ama devletin varlığını insanlara hissettirmeleri “sel felaketine” maruz kalanlara “moral” oldu.

Maalesef bu isimler dışında diğer yöneticiler “afet” karşısında geç kaldı. Yine de telafi etmek adına gerekeni yaptılar. İlk gün olmasa da sonraki gün yaraları sardılar.

Ancak biri var ki, “bu şehir O ismi hayırla yâd etmeyecek.” O isim de, bu “afet” olduğunda Casablanka’da bulunan Sayın Büyük. İnsan bir “geçmiş olsun” der…