Sabahları aşağı yukarı bütün gazetelere göz atarım.

Dün bütün gazetelerin birinci sayfasını süsleyen bir haber başlığı şöyle:

“Sangarius sular altında”

Sangarius ne?

Yerel seçimler öncesi allayıp pullanıp kamuoyuna tanıtılan Adapazarı Belediyesi’nin en büyük projesi…

2008 yılında dönemin Sanayi Bakanı Zafer Çağlayan tarafından temeli atılan ve 2009’da bitirileceği açıklanan dev alışveriş merkezi…

Yıl 2012…

Durum ne?

Sular altında!

***

Konuyu gündeme getiren CHP Serdivan İlçe Başkanı Haluk Akbay soruyor:

-     Halkın parasını çar çur edenlerden kim hesap soracak?

Cevabı bilene aşk olsun!

Seçimde oyları kim verdi?

Bizim mahalle…

Bizim sokak…

Bizim cemaat…

Bizim dernek…

Bizim komşu…

Bizim akraba…

Bizim arkadaş…

Evelallah hepsi bizim…

Biz bize, yan yana, diz dizeyiz.

Peki, bizim olmayan ne?

Sangarius!

Yazılıp çizildiğine göre Sangarius işi ‘Gordion Düğümü’ gibi bir iş…

Sözleşme…

Müteahhit…

Adapazarı ve Serdivan Belediyeleri arasında sınırsal değişiklik…

İçişleri Bakanlığı soruşturması…

Şu/bu…

Bir yığın konu iç içe geçmiş durumda

Sangarius çözül(e)mez bir düğümdür!

Kesilip atılacak…

Gerçek bu…

***

CHP Serdivan İlçe Başkanı soruyor:

-       Hesabı kim verecek!

Gülelim mi ağlayalım mı?

Ne hesabı?

Yerel seçim kampanyasında AKP Belediye Başkan adayı Süleyman Dişli’ye gazeteciler sordu?

-      Seçim vaatleriniz nelerdir?

Sayın Başkan net cevapladı:

-      Önceki seçimlerde de hiçbir vaatte bulunmadan başkan seçilmiştim!

Başkan doğru söylemişti…

Ve arkasından ikinci seçim zaferi geldi…

AKP yüzde 53…

Az bile…

***

Ama bir soru var:

Adapazarı ahalisi hem şehrine hem de açıklık ve hesap verilebilirlik rejimi olan ‘ileri demokrasiye pek düşkün değil miydi?

***

Adapazarı’nın karşısında ve yanlış yerel yönetimin yanında olmak ne tür bir bilmecedir?...

Bu ne acayip bir bilmece?

Ne gündüzdür, ne gece?