1 Kasım seçimlerinden birkaç gün sonraydı. Otobüste, arka koltukta oturan iki kişinin pek de alçak sesle olmayan konuşmalarına kulak misafiri oldum, ister istemez. Öyle hararetle tartışıyorlardı ki belki bütün otobüs onları dinliyordu.  Konuşmalarından birinin MHP’li diğerinin CHP’li olduğunu anladığım ikiliden biri soruyordu: “Muhalefet partileri çok iyi vaatlerde bulundu; buna rağmen yine neden Ak Parti kazandı? Bunu bir türlü anlayamıyorum. Ne deseler boş, bu vatandaş ne istiyor?” Diğeri de ayrı telden konuşuyordu, soruya cevap vermek yerine. “Hırsız bunlar diyordu, hain, katil bunlar.”

İkilinin arasındaki bu sohbet böyle sürüp giderken cevap bekleyen bir soru vardı. Ak parti neden kazanıyor? Bu vatandaş ne istiyor? Vatandaş artık maddi açlığından çok manevi açlığını doyuracak vaatler istiyordu çünkü. Öyle bir manevi açlıktı ki bu doymak, tükenmek bilmiyordu. Her dönem artarak, daha fazlası umut edilerek ve aman, Ak Parti iktidardan giderse tekrar eskisi gibi olur, korkusuyla çığ gibi büyüyen bir açlık…

Bu vatandaş çalıştığı yerde namaz kılacak bir mescide açtı, başörtüsüyle okuluna, işine gidebilmeye açtı, yasaklı şairinin kitabını okumaya, istediği dili konuşmaya, dinleyemediği şarkısına açtı. Bugün bu sıkıntıların hepsi çözüme kavuştu. İşte Ak Partiyi yine kazandıran, vatandaşın elde ettiklerini kaybetme korkusuydu…

Sen nasıl Atatürkçüsün?

İki yıl önce bir arkadaş grubuyla günü birlik gittiğimiz İstanbul gezisinde, Çamlıca Tepesinde yürüyüş yaparken arkadaşlardan biri “Tayyip Erdoğan buraya da cami yaptıracakmış” dediğinde diğer arkadaşımın söylediği cümle burnumun direğini sızlatmıştı. “Her taraf cami doldu, ne gerek var. İnsanların çok işi var artık, camiye gidecek zamanları yok” demişti. “Camiye gitmek isteyen zaman bulur, giden gider gitmek istemeyen gitmez” dediğimde ise “Sen nasıl Atatürkçüsün” demişti bana.

Hani belli saplantılar vardır ya, solcuysan namaz kılıyor olmana şaşılıp kalınır, Nazım Hikmet’i okuyorsan Necip Fazıl’ı okuyamazsın, laiksen camiye gidemezsin, başörtüsü kullanıyorsan çalışma, okuma o zaman, dindarsan Atatürk’ü sevemezsin, Osmanlı’yı seviyor, övüyorsan Cumhuriyetçi, çağdaş olamazsın, sizler de ilavelerinizi yapıp örnekleri çoğaltabilirsiniz.  Yani bir tarafa biraz meylin varsa diğer taraftan otomatikman men edilirsin. Yaklaştırmazlar, senin karşı tarafla işin bitmiştir artık, bütün sevme, benimseme hakların elinden alınmıştır.

Halk artık bazı siyasetçilerin yıllardır diline doladığı simgeleşmiş söylem ve ülkülerden bıktı. İstedikleri kadar milli değerleri ağızlarına dolasınlar kar etmiyor artık. Çoğunluğu Müslüman olan bu ülkede siz hala geçmişteki tavırlarınızdan ders çıkartmıyor, ısrarla camiye, başörtüsüne dil uzatıp, hala köy kahvesine girdiğinizde “Selamün Aleyküm “ diyemiyorsanız; onca vaatlerimize rağmen Ak Parti neden kazanıyor? Sorusunu çoook sorarsınız kendinize.

“Sen nasıl Atatürkçüsün?” diyen arkadaşım, hükümete “hırsız bunlar” derken; kendi cep telefonunu kullanmak yerine devletin telefonuyla dakikalarca muhabbet ediyorsun. Şimdi ben soruyorum:

Sen Nasıl ATATÜRKÇÜSÜN?