Biz insanoğlu elimizdekilerin kıymetini hep onu kaybettikten sonra anlarız.
Bize verilen nimetlerin farkına varmayız, onu hoyratça kullanır, sonra da hayıflanır dururuz.
Nankörüz velhasıl.
Meşhur bir atasözü vardır, “Kör ölür badem gözlü olur, kel ölür sırma saçlı olur” diye.
Ne kadar da doğru bir söz.
Bu nankörlüğü hayatımız boyunca yaparız ama ne hatamızdan dönmek için ne de kıymet bilmek için hiçbir çaba harcamayız.
Yitip gidenin ardından öylece bakar kalırız.
Geçtiğimiz gün Medyadetay.com’da bir haber yayınladık. Bu haberde Karasu sahilinin, liman inşaatının derinleştirme çalışmaları sırasında çıkarılan kumla doldurulduğunu yazdık.
Hepimiz biliriz Karasu sahilinin ne kadar güzel olduğunu.
Denizi bizi korkutsa da, sırf kumundan faydalanmak için Karasu’ya gidildiğini.
Türkiye’nin en uzun, güzel güzel, kumu en faydalı sahiline sahiptir Karasu.
Ama gelin görün ki, orada kıyı erozyonunun önlenmesi amacıyla yapılan ve sonradan hatalı olduğu ortaya çıkan kıyı tahkimatı çalışmaları, sahile büyük zarar verdi.
Zarar önlensin diye yapıldı ama tam tersi oldu.
Karadeniz’in dalgaları, kumları süpürüp götürdü.
Şimdi ne yapıyoruz?
Önce hatalı tahkimatlar düzeltilmeye çalışıldı. Sonra da limandan çıkarılan kum, pompalar yardımıyla 2,5 kilometre taşınarak sahile dökülüyor.
Amaç, kumu akıp giden sahili yeniden doldurmak.
Peki, neden zamanında yapılan çalışmanın getirisi, götürüsü hesaplanamadı?
Her zaman olduğu gibi, yapmış olmak için yapıldı da ondan.
Hep aynı şey ve hep aynı sonuç.
Basiretsiz ve vizyonsuz idareciler, yine hesapsız kitapsız iş yaptılar.
Canım sahilin kumunu hiç ettiler.
Şimdi 2,5 kilometre öteden kum taşıyorlar.
Dua edelim de, ilerleyen yıllarda yapılan hatalı çalışmalar yüzünden başka yerlerden kum taşımak zorunda kalmasınlar.