Dün öğle saatlerinde hepimiz yine büyük bir korku yaşadık. Önce hafif hafif sonra daha hızlı.Bir anda sokaklar ana baba gününe döndü. Herkes kendini mümkün olan en kısa zamanda dışarı atmaya baktı.Birçoğumuz önce başımızın döndüğünü düşündük ama sarsıntı

Dün öğle saatlerinde hepimiz yine büyük bir korku yaşadık. Önce hafif hafif sonra daha hızlı.

Bir anda sokaklar ana baba gününe döndü. Herkes kendini mümkün olan en kısa zamanda dışarı atmaya baktı.

Birçoğumuz önce başımızın döndüğünü düşündük ama sarsıntı uzun sürünce anladık ki deprem oluyor.

Ellerimiz titredi, midemiz bulandı, kalp çarpıntımız başladı.

Neredeyse 15 yıl önce yaşadığımız o kabus dolu gece bir anda gözlerimizin önünden film şeridi gibi geçip gitti.

Herkes gibi benim de ilk aklıma gelen, hemen dışarı çıkmalıyım düşüncesi oldu. Öyle ki, dışarı çıktığımda ofisin kapısını kapatmak bile aklıma gelmedi.

Çevreme şöyle bir baktığımda binada bulunan herkesin kendini dışarı attığını ve herkesin cep telefonlarına sarılarak yakınlarını arayıp iyi olup olmadıklarını öğrenmek için çabaladıklarını gördüm.

Deprem korkusunu çok iyi bilen bu şehrin bir insanı olarak, sarsıntının kısa sürmesi için dua ettim. Bir başka duam da, merkez üssü her neresiyse orada da insanların iyi olması yönündeydi.

Zaman ilerleyince gördük ki, Ege denizinde meydana gelen bir depremdi ve neyse ki can kaybı olmamıştı. Bu biraz olsun içimizi rahatlattı.

Ama gerçek olan bir şey vardı ki, o da; uzun süredir bizi yoklamayan ve bizim de günlük yaşantımızda pek fazla aklımıza gelmeyen deprem gerçeği hemen yanı başımızda duruyordu.

Biz onu unuttukça sürekli kendisini hatırlatıyor. “Beni unutmayın” diyor. “Ne zaman ve ne şiddette geleceğim belli olmaz” diyor. “Nerede ve ne kadar yıkım yapacağım bilinmez” diyor.

Kısacası kabusumuz geri döndü ve bir gün tekrar geleceğini hatırlattı. Önemli olan bu kabusla uyanmak değil ona hazırlıklı olmaktır.

Allah milletimize bir daha böyle acılar yaşatmasın. Amin…