Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, her fırsatta önemli bir konuyu gündeme getiriyor.

Teşkilatlarda mental ve metal yorgunluğu olduğunu söyleyen Erdoğan, yorulanların görevden çekilerek yerini başka isimlere bırakması gerektiğine dikkat çekiyor.

Peki mental ve metal yorgunlukları ne demek?

Fiziksel bir faktöre gerek kalmadan zihnin kendisinin yorgunluğuna mental yorgunluk deniyor. Yalnızca zihinsel ve duygusal bir tıkanma, güçsüzlük hatta çöküş işaretleri vardır. Mental yorgunluğun en önemli nedeninden biri, çevreden gelen uyarı fazlalığı ve kişisel olarak zihni işgal eden konularda geleceğine yönelik, azami performans beklentisinin gerçekleşemeyeceği kaygısıdır. 

Metal yorgunluğu ise; sürekli olarak çalışan veya belirli bir yükün sürekli uygulanması sonucu metal malzemelerin istenilen dayanma özelliğini kaybetmesi olarak açıklanır. Bir tel sürekli olarak aynı noktadan aşağı yukarı eğilir ise tel büküldüğü noktandan ısınır ve bir süre sonra kopar. Kopma metal yorgunluğunun son noktasıdır. Nasıl bir uçak ilk yapıldığında hatasız çalışırken, zaman geçtikçe metal kaplamaların gevşeyip kendini bırakması sonucu iş görmez hale gelebiliyorsa insanları da zamanla "ruh yorgunluğu" sarıyor ve hastalanmadıkları halde eski performanslarını kaybediyorlar. İşte bu duruma da metal yorgunluğu deniyor.

Cumhurbaşkanı ve AK Parti Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan, teşkilatlara her iki şekilde de seslenirken aslında doğruyu söylüyor.

Her iki yorgunlukta da işlerin aksadığını, görev yapanların yeterince verimli olamadığını açık açık söylüyor ve “Bırakın” diyor.

Uzun zamandır aynı işle muhatap olanların dikkat dağınıklığı ve bıkkınlık yaşaması çok normal.

Hele siyasetle uğraşanlarda hem mental hem de metal yorgunluğu yaşaması kadar doğal bir şey yok.

Ancak burada önemli olan Erdoğan’ın da dediği gibi, zamanı geldiğinde görevini bırakmasını bilmek ve koltuğunu daha genç, daha dinamik insanlara bırakabilmek.

Peki bizim siyasetçilerimiz bu çağrıya uyabilecek mi?

İşte orası meçhul. Çünkü hem genelde, hem yerelde baktığımızda siyasetçilerin koltuklarını bırakmak gibi bir düşünce içinde olmadıkları apaçık ortada.

Koltuklar o kadar tatlı geliyor ki, bırakın kendi kendine bırakmayı, zaman zaman görevden alınmalarda bile büyük kırgınlıklar ve küskünlükler yaşanıyor.

Davaya küsülüyor, teşkilata küsülüyor, genel başkana küsülüyor.

Eğer siyaset halk için, halka hizmet için yapılıyorsa, bu düstur ile hareket ediliyorsa, kimse görevden alınmayı beklemesin. Paşa paşa koltuğunu bıraksın.

Zaten Erdoğan da bu çağrıyı bunun için yapıyor. “Bırakın” demesi, işi tadında bırakın, milleti bıktırmayın anlamına geliyor.

Tabi anlayan olursa.