İmla veya yazım sorunu her ülkede, her devirde, her dilde mevcut olmuş; bazen zamana, bazen zemine, bazen kişiye bağlı olarak değişmiş, değiştirilmiştir. Aynı durum ülkemiz, zamanımız, dilimiz için de geçerlidir.
Türkiyede Latin alfabesinin alınmasıyla fonetik imla, yani Türkçenin söylendiği gibi yazılması, yazıldığı gibi okunması kuralı kabul edilmiştir. Bu kural ana hatlarıyla doğrudur.
Türkçenin fonetik imlaya sahip olması okuyan ve yazanlar için büyük kolaylıktır. Amerikalı yazar Nicholas Negroponte “Being digital” adlı yapıtının 145. sayfasında Türkçenin mantıklı bir gıramere sahip bulunduğunu, fonetik imlalı bir dil olduğunu, bilgisayar için çok uygun olduğunu söyler.[1]
Fonetik imlanın da istisnaları vardır. Söz gelimi gelmeyeceğim yazarız, fakat kelimeyi bir hece kısaltarak gelmiyceğim söyleriz. Buna dilde tasarruf denir. Lakin bu Türkçenin fonetik imlaya sahip olmadığı anlamına gelmez. İstisnalar öteki diller için de mevcuttur. Örneğin İngilizcede put, ken vb. bir çok kelime yazıldığı gibi okunur. Ama bu, İngilizcenin fonetik imlaya sahip olduğunu göstermez.
Dediğimiz gibi her devirde resmi imla kısmen veya tamamen, bilerek veya bilmeyerek ihlal edilmiştir. Osmanlıcada da böyleydi. Osmanlıcada Türk sözü te, re, kef harfleriyle yazılırken, Necip Asım Yazıksız (Kilis 1861 - İstanbul 1935) tarafından Türk sözünün yazımına vav harfi eklenmiş, te, re, vav, kef ile yazılmaya başlanmıştır. Bundan dolayı Necip Asıma vavlı Türkdenilmişti. Osmanlıcada Türkçe alev kelimesi Arapça ayınla yazılıyordu; halbuki elifleyazılmalıydı. Nitekim Şemsettin Sami elifle yazar. Ş. Sami sözlüğünde bir çok kelime için “şu imla gereksizdir” der ve fonetik imlaya yakın yeni yazımlara yer verir. Mesela ülke sözcüğünü “elif, lam, kef, güzel he yazmak abestir” der, sözü vav ile yazar.[2]
EK : A. Cevdet Paşa da Osmanlıcada imlanın kararsızlığından söz eder: “Okumak masdarının emr-i hâzırı vav ile oku yazılır. Fakat eslâfdan ba’zıları ya ile okı yazmışlardır. Müverrihler dahi hesâblarına nasıl gelirse öyle yazarlar.”[3] Paşa daha çok çok örnek vermiştir.
 
1. İmlayı değiştirme
 
İlk ve acele yapılan işlerde eksiklik, aksaklık, yanlışlıkların olması doğaldır. Bunu imlamız için de söyleyebiliriz. Ülkemizde alfabe değişikliğiyle birlikte bir çok kural konulsa da zamanla bu kurallar değiştirilmiştir. Genelde Türkçe kelimelerin yazılışında pek fazla sorun yaşanmamıştır. Fakat dilimizdeki yabancı kelimelerin yazılışında sorun olduğu tartışma götürmez.
Türkiyede imla sık sık değiştirilmiştir. Bunun nedenlerinden biri toplumun ve dilin hızlı, süratli değişmesidir. Özellikle 20 ve 21. yüzyıllarda toplumlar, diller hızlı değişimler geçirmişlerdir. Türkler ve Türkçe bunların en başında gelenlerdendir. Değişimler dile de yansımıştır. Dil değişirken imla da dile paralel olarak değişmiş, değiştirilmiştir.
İmlanın sık sık değiştirilmesi hoş bir şey değildir. Batı dillerinin imlalarının yüzyıllardır değişmediğini hatırlatmak yerindedir. Sadece galiba 1999’da Almancanın ve mart 2016’da Fıransızcanın imlalarında değişiklikler yapılmıştır. Her iki dil, İngilizceye göre daha karmaşık bir yazım sistemine maliktir.
 
2. İmlanın tespitinde göz önüne alınması gereken ilkeler
 
En önemli ilke şu olmalıdır: İmlayı kolaylaştırmak, yanlışları azaltmak ve Türkçenin bünyesine daha uygun bir yazım (imla) istiyorsak, halkın konuşmasına saygı göstermek zorundayız. Bu özellikle yabancı sözler için geçerlidir. Çünkü halk yabancı sözleri Türkçenin bünyesine okumuşlardan daha iyi uydurur. Okumuşlarda, aydınlarda ise bir asılcılık hastalığıvardır. Mesela halk pelesenk söyler, okumuş bunun aslı persenktir der; bilgiçlik, bilmişlik taslar. O zaman şöyle diyebiliriz: Tanrı sözünün de aslı Tengridir, Tengri yazıp Tengri mi söylemeliyiz? Bununla ilgili bir meseli verirsek konu daha iyi anlaşılır:
 
“Adamın biri kalbur deyince muhatabı onun aslı kallaburdur deyip duruyormuş. Bu durum kalbur diyenin canına tak etmiş, bir gün şöyle demiş:
‘Deme kalbura kallabur
Lügat-i fasihadan yeğdir lügat-i meşhur.”
 
Yani “kalbura kallabur deme; meşhur (herkesin kullandığı) söz, doğru sözden yeğdir.” (Bu meseli rahmetli Necati Asım Usludan dinlemiştik). Kalburun aslı Arapça girbaldır.[4]
Gerçi halkın her söylediğini esas alamayız ama dediğimiz gibi halkın yabancı sözleri bünyesine okumuşlardan, aydınlardan daha güzel uydurduğunu yadsıyamayız.
İmlanın tespitinde göz önüne alacağımız ikinci önemli ilke Türkçenin bünyesi, ahengi, başka söyleyişle ses uyumudur. Mesela bisküvi sözünü böyle değil, ya biskivi yahutbüsküvü olarak almalıydık. Birincisi daha güzeldir. Sözcük Karamanda biskevit ~ piskevitbiçiminde söylenir.[5] Dikkat ederseniz kelimenin Türkçenin ses uyumuna uydurulduğunu görürsünüz.
 
3. İmlamızın sorunları ve çözümleri
 
Türkçenin imlasının tespitinde ve uygulanmasında bazı sorunların olduğunu belirttik. Bu husustaki eleştirilerimizi, görüş ve düşüncelerimizi, tekliflerimizi şu şekilde sıralayabiliriz:
1. Alfabe devriminin ilk yıllarında yabancı özel adlar okunuşlarına göre yazılıyordu. Yabancı kelimelerin orijinal imlalarıyla yazılması batı dillerine uyum amacıyla 1960’dan sonra kabul edilmiş bir ilkedir ve gereksizdir. Bugün AB üyesi olan Yunanlılar, Bulgarlar işi ta baştan kaybetmiş sayılırlar. Sırplar, Makedonlar, Ruslar, Ukraylar, Beyaz Ruslar için de aynı şeyi söyleyebiliriz. Zira bütün bu ülkelerin alfabeleri Latin değildir ve yabancı adları orijinal imlalarıyla yazmazlar, yazamazlar.
Türkiyede 1960’dan sonra başlayan yabancı özel adların yabancı (İngilizce) imlaya göre yazılması maalesef gittikçe yaygınlaşmıştır. On yıllardır, hatta yüzyıllardır Ayvazovski,Ayzenştayn, Çaykovski, La Jokond, Çiçerin, Don Kişot, Galile, Haçaturyan, Makyavel,Mozart, Puşkin, Rekviyem, Romeo ve Jülyet, Şopen olarak bilinen ve yazılan adlar artık anlaşılmaz bir imlayla Aivazovsky, Eisenstein, La Gioconda, Tschaikowsky (bazen Tchaikovsky, Chaikovsky), Tchitcherine, Don Quijote (bazı yerlerde Don Quichotte), Galileo, Khacaturian, Machiavelli, Motsart, Pouchkyn, Requiem, Romeo ve Juliette, Chopin şeklinde yazılmaktadır. Don Quijote hariç, Büyük Larus (Larousse) ansiklopedisi bunları okunuşlarına, yani eski biçimlerine göre kayda almıştır.
15-20 yıl önce eski Yunan savunma bakanının soyadı basınımızda hep Çuhacopulos(Türkçenin çuhacı sözünden) yazılırken, birdenbire Tsohatzopoulos olmuştur. Kırk yıllık Çuhacopulos, birdenbire böyle olmuştur!?. (28 Mart 2002, TRT-1, 17.00 haberlerinde “Zeki Çakan - Tsohatzopoulos ortak basın toplantısı” alt yazısı kullanıldı).
Yine Lozan, Sevr gibi yer adları son yıllarda Lausanne, Sevres olarak yazılmaktadır. Bu yazımlar gereksizdir. Sevr sözünün doğru yazımı Sevir olmalıdır. Çünkü Sevr biçimini hiç bir Türk söyleyemez. Türkçenin hançeresine aykırıdır.
Kısaca yabancı özel adların orijinal imlayla verilmesi gereksizdir, iticidir ve aynı zamanda insanları okumadan soğutan olumsuz bir tesir yapmaktadır. Türkiyede kitap okunmamasının sebeplerinden biri de yabancı isimlerin orijinal imlayla verilmesidir. Vatandaş okuyamadığı kişi, yer, bina, kitap, gaste adlarını görünce kitabı elinden bırakmaktadır. Durum çocuklar için daha vahimdir. Zira alfabeyi yeni söken çocuk, yabancı imlayla yazılı bir kelimeyi nasıl okuyacak ve nasıl yazacaktır?
Şayet Türkçe fonetik imlalı bir dil olmasaydı, yabancı adlar özgün imlalarıyla yazılabilirdi. Çünkü o zaman puroblem olmazdı. Ancak 6-7 yaşındaki çocuğa Ayınştaynı nasıl Einstein,Ayzenştayn’ı nasıl Eisenstein olarak yazdıracaksınız? Çocuğun kafası karışmayacak mı?
Yabancı özel adlar konuşulduğu gibi yazılmalıdır. Mesela Don Kişot yazılmalıdır; Don Quijote veya Don Quichotte değil. Haçaturyan yazılmalı, Khacaturian değil. Rome ve Jülyetyazılmalı, Romeo ve Juliette değil. Diğerleri için de aynı yöntem uygulanmalıdır.
Mustafa Özkan, Sevgi Özel, Doğan Aksan Washington’un Vaşington, California’nın Kaliforniya yazılması taraftarı olduklarını belirtmişlerdir.[6]
2. Avustralya, Bengladeş gibi çok kullanılan coğrafya adları dilimize uygun olarakAvusturalya, Bengaldeş yazılmalıdır. Çünkü bunlar misafir sözler değildir. Devamlı dilimizde kalacak olan sözlerdir. Keza Paraguay değil Paragay, Uruguay değil Urugay, Guatemala değil Gutamela, Nikaragua değil Nikaraga, Venezuela değil Venezela yazılmalıdır. Böyle daha güzel değilmi? Diğerlerini de bunlara benzer yazmak ve Türkçenin zevkine uymak lazımdır (Söylediklerimizi kaleme aldıktan sonra Ahmet Vefik Paşanın ikinci baskısı 1890’da yayımlanan Lehce-i Osmanî adlı sözlüğünde Paraguayın Paragay “Cenubî Amerikada bir cumhur” olarak yazıldığını gördük).[7]
Kâşgar da Kaşgar yazılmalıdır. -â- gereksizdir.
3. Basınımızda batıyla terim ve yazım birliği sağlamak için Galile denizi, Dımaşk, Tripolis, Tripoli gibi coğrafi yazımlara gidilmektedir. Bu saçma bir tutumdur. Bunların doğru şekilleri Galile gölü (Celile gölü, diğer adıyla Taberiye gölü), Şam, Tırablusşam, Tırablusgarptır.
Aynı durum kişi adları için de geçerlidir. Gazete ve kitaplarımızda Cezayirli devlet adamı Hayri Bumedyen > Huari Bumedyen, Libya lideri Kazzafi > Kaddafi, Endonezyalı siyaset adamı Şükrani > Sukarno yazılmış ve dilimize böyle yerleşmiştir.
Türkiye dışındaki bazı kişi adlarının İngilizce imlayla yazılması bazen gülünç, daha doğrusu tırajikomik olaylara neden olmuştur. Söz gelişi sonradan herkesin adını öğrendiği Azerbaycanlı devlet ve siyaset adamı Haydar Aliyev (Nahçıvan 1923 - ABD 2003), İngilizce yoluyla bize Geyder Aliyev şeklinde gelmiş ve Türk basınında önceleri böyle yazılmıştı. Kırk yıllık Haydar, Geyder olmuştu. Sonradan ilişkiler arttı da işin doğrusu öğrenildi.
Azerbaycanlı müzik sanatçısı Azize Mustafazade’nin adı Aziza Mustafa-Zadeh olarak yazılmıştır. Sanatçı Shamans isimli albümü için Mayıs 2002’de İstanbuldaydı. Shamanskelimesinin yazımına da dikkat ediniz. Bildiğimiz şaman kelimesidir.
 
İMLAMIZIN SORUNLARI 2
 
Dr. Yusuf Gedikli
 
4. Alfabe devriminin ilk zamanlarında kesme (aposturof) işareti kullanılmıyordu. Örneğin bizzat baktığımız 1930, 1940, 1950 tarihli çeşitli gastelerde yerli özel adlar yazılırken kesmenin kullanılmadığını, bazen yabancı özel adlarda kullanıldığını gördük. Kesme işaretinin kullanılması 1965’ten sonra kurallaştırılmış ve yaygınlaştırılmıştır.
Kesme imi günümüzde lüzumlu lüzumsuz kullanılmaktadır. Hatta kesmesiz yazılması gereken -si, -siz, -lu, -ler, -gil, -cı, -cılık ekleri dahi çoğunlukla kesmeli yazılmaktadır.
Kesme iminin (işaretinin) bir çok kelimede kullanılması gereksizdir. Sadece yabancı sözlerde ve sonu n ile biten Türkçe özel adlarda kullanılmalıdır. Ayşen’in, Ongun’un gibi. Azerbaycan ve diğer Türk cumhuriyetlerinde kesme imi kullanılmaz.
Özel ad tamlamalarının da kesmeyle yazılmasından vazgeçilmelidir. Örneğin Fırat Nehri’ne değil Fırat nehrine yazılmalıdır. Yani tamlamanın ikinci kelimesinin büyük harfle başlaması gereksizdir ve terk edilmelidir. Aynı biçimde Doğu Karadeniz Dağları’nda tamlaması Doğu Karadeniz dağlarında, Marmara Denizi’nin tamlaması Marmara denizininyazılmalıdır.
5. Türkçeye girmiş Arapça sözlerin sonundaki ayın harfi yok sayılmalı, kelime Türkçeye uygun ek almalıdır. Arapça ayın sesiyle biten bayi, cami, icra, inkıta, intiba, memba,menşe, merci, mevki, mevzi, mevzu, mısra, sanayi, tevazu, tevsi ve sair kelimelerin yükleme ve yönelme eklerini alırken -ii, -ie şeklinde yazılmalarından artık vazgeçilmelidir. -iebiçiminden zaten vazgeçilmiştir. Aslında -ii biçiminden de vazgeçilecekti. Çünkü dilin ve Türkçenin doğal gidişi bunu gerektiriyordu. Fakat çok kullanılan bayi, cami, sanayikelimelerinin yükleme hallerinin -ii takısıyla yazılması doğal gidişatı geciktirmiştir. Ancak önleyememiştir.
Kısaca sonu ayınlı sözlerin yükleme hallerinin -ii biçiminde yazılmasından da tamamen vazgeçilmelidir. Zira bu kural da olur olmaz, lüzumlu lüzumsuz şekilde, çoğu kere yanlış kullanılmaktadır. Ulucami, Büyük cami yazılması gereken kelimeler Ulu camii, Büyük camiişeklinde yanlış yazılmaktadır. İstanbul Beyazıtta Dibekli Cami sokağı, yanlış olarak Dibekli Camii; İstanbul Bakırköyde Yeşilcami yakınındaki Cami yanı sokağı, Camii yanı yazılmıştır. İmla kirliliğine yol açan bu yazımlardan bir an önce vazgeçmeliyiz. Bunun zamanı gelmiş, geçmektedir. TDK ve Diyanet İşleri Başkanlığı duruma acilen el atmalıdır.
Yukarıda adı geçen sözlerin yükleme (-i) halleri bayisi, camisi, icrası, intibası, menşesi,mevkisi, mevzisi, mevzusu, sanayisi, tevazusu, tevsisi biçiminde yazılmaktadır. Artık uygulanmayan bu kuralın TDK tarafından resmen ortadan kaldırılması lazımdır. Bu imler hem lüzumsuzdur, hem de telaffuzda sorunlar ortaya çıkarmaktadır. Mesela ülkemizde mü’minkelimesini aslına uygun okumak isteyenler onu mügmin telaffuz ediyorlar. Kelime Kıbrıstamükmin biçiminde söylenir.[8]
Azerbaycanda ve öteki Türk yurtlarında da böyledir. Azerbaycanda içinde ayın ve hemzebulunan Arapça kelimelerdeki kesme imi bir kaç yıl önce kaldırılmıştır. Azerbaycanda san’at,ric’at vb. sözler artık kesmesiz yazılmaktadır.
Gazeteci, yazar Dr. Arslan Tekin “Fatih camisi”nde derken, “bilerek camiinde değil, camisinde dedim” diyerek maksadını ilan etmiştir.[9] Tekin Edebiyatımızda İsimler ve Terimleryapıtında aynı görüşü yinelemiştir.[10]
Zaman gastesi “Belçikada Türk camisine ikinci saldırı” başlıklı haberinde camisi biçimini kullanmıştır.[11] Bugün gastelerin çoğu camisi yazmakta, televizyonların çoğu camisidemektedir. Sadece bir kaç asılcı kişi camii biçiminde ısrar etmektedir. Yakında camiibiçiminin tamamen ortadan kalkacağı kuşkusuzdur.
Şunu da memnunlukla belirtelim. Türkçe Sözlüğün 2011’deki 11. baskısı bayi, inkıta,memba, menşe, mevki, mevzu, sanayi, tevazu kelimelerinin yükleme (-i) hallerini Türkçe kaideye göre -sı, -si yahut yönelme (-e) hallerini -ya, -ye olarak göstermiştir. İcra, intiba,mevzi, mısra, tevsi sözlerine ise her hangi bir kayıt düşmemiştir. Ancak yukarıdaki sözlere bakarak Türkçe Sözlüğün bunların da yükleme ve yönelme hallerinin Türkçeye uygun olduğunu kabul ettiğini anlıyoruz. Sadece cami sözünün hem camisi, hem camii biçiminde iki türlü ek alabileceği gösterilmiştir.
Aynı sözler 2012’de TDK tarafından çıkarılan Yazım Kılavuzunda Türkçe kurala göre ek almışlardır. Sadece yine cami kelimesi için -si ve -ii biçiminde ikili yazım kabul edilmiştir.[12]Gerek sözlüğün, gerek kılavuzun bundan sonra çıkacak baskılarında cami kelimesi için Türkçe kurala uygun olarak sadece -si biçiminin kabul edilmesini umut ederiz. Daha önce İmla Kılavuzu, sonra İmla (Yazım) Kılavuzu olan adın Yazım Kılavuzu olarak değiştirilmesi de olumlu ve önemlidir.
6. Kabul edilen yazım kurallarından biri de yabancı kelimelerin aslına uygun veya yakın biçimde yazılmalarıdır. Bu ilke batı dillerine uyum maksadıyla kabul edilmiştir, fakat bu da gereksizdir. Bu hem Türkçenin bünyesini bozuyor, hem de telaffuzda karışıklığa yol açıyor. Türkçe madem fonetik (sesçil) imlalı bir dildir, bu ilkeye uyulmalı, yabancı kelimeler iki ündeşin (ünsüzün) arasına ı, i, u konulmadan yazılmamalıdır. T. Tekin “itiraf etmeli ki, imlamız, olabileceği kadar fonetik değildir” derken çok haklıdır.[13]
Kısaca Türk abecesi fonetik olduğu için yabancı sözlerdeki ünlüler her hal ve kârda, mutlaka, muhakkak yazılmalıdır. Yani ilk hecesinde ünlü harf yazılmayan kelimelere ünlü konulmalıdır. Çünkü bunları konuşurken telaffuz ediyoruz. Arap elifbasından aktarılan yazılarda da bu kurala uyulmalıdır. Örneğin eski yazılı metinde protesto kelimesi geçiyorsa Latin harfli yayında bunu purotesto yazmalıyız.
Alındığı dillerdeki imlalarına uygun veya yakın yazılan blok, hristiyan, klinik,profesyonel kelimeleri şu anda iki türlü söylenmektedir. Bilok yahut bulok, hıristiyan yahuthiristiyan, kılinik yahut kilinik, klişe yahut kilişe, purofesyonel yahut püröfösyönel. Karışıklığı önlemek için en iyi yol bunları bulok, hıristiyan, kılinik, kılişe, purofosyonelşeklinde yazmaktır. Bu telaffuzlar daha yaygın ve dilimize daha uygundur. Böylece hem sesçil yazımın gereğini yerine getirmiş oluruz, hem de telaffuz ikiliğini önlemiş oluruz.
Bunlar gibi grup değil gurup, kriz değil kıriz, plan değil pilan yazmalıyız. Program, problem, propaganda ve sair kelimeler de aynıdır. Bunlar da araya -u- ünlüsü konularakpuroğram, puroblem, puropaganda yazılmalıdır. Keza flüt, tropik, trompet, orkestra vb. kelimeleri de ünlüyle yazmak gerekir. Kısaca yabancı kelimeler sesçil imlaya uymalıdır, uydurulmalıdır. Aynı şekilde gri, grip, klip, klima, klik vb. sözler de ünlüylü yazılmalıdır.Brifing, briket, ekspres, fabl, filtre, frütöz, fötr, nötr, titr, kontrplak, lüks (krş. Lüküs Hayatopereti) aralarına ünlü alarak yazılmalıdır. Ordövr > ordövür, pisikiyatr > pisikiyatır, enflüanza > enfülanza “bir gırip türü”, enflasyon > enfilasyon yazılmak gerekir.
Eski kılavuzlarda gurup ve grup şeklinde iki imlalı kabul edilen sözcük artık yeni kılavuzlarda maalesef sadece grup olmuştur. Keza 30-40 yıl önce kıral yazılan kelimemiz, bugün ne yazık ki kral yazılmaktadır.
Sayın Meral Akşener 3 Mart 2017 günü teve’lerde gösterilen tivitlerinde elektirik yazdı (Aynı gün cumhurbaşkanı Erdoğan doğal, 22 Mart 2017’de özgürlük, 23 Mart 2017’de sorun,yasa sözlerini ve 6 Nisan 2017’de uygar, 9 Nisan 2017’de tekrar sorun sözlerini kullandı. Bekir Bozdağ 1 Eylül 2016’da özveri, Binali Yıldırım aynı tarihte ulus, 2 Şubat 2017’deönlem sözünü kullandı).
7. Soru eki mi bitişik yazılmalı. Azerbaycanda ve öteki Türk ülkelerinde de öyledir.
8. -be- eki bitişik yazılmalıdır. Anbean, özbeöz gibi.
9. Sonu g ile biten kelimeler ek alırken ğ olmalı, yani yumuşamalıdır. Türkoloğu,kataloğu, monoloğu, diyaloğu, sinagoğu gibi. Benzer şekilde etnoğrafya, monoğrafi de -ğ- ile yazılmalıdır.
10. Aynı biçimde ahlak, hukuk, teşvik, tahrik vb. sözler de ek alırken yumuşamalıdır.Ahlağı, hukuğu, teşviği, tahriği gibi. Çünkü halk bunları Türkçeye uygun şekilde böyle söylemektedir. Dilimiz için de doğrusu böyledir. Hukuku değil, hukuğu demek daha kolay ve Türkçeye daha uygundur.
11. Emir birinci tekil şahıs eki -ayım -eyim yerine -ıyım, -iyim, -uyum, -üyüm düzeltilmelidir.
12. Şu kelimeler ayrı yazılmalıdır, çünkü böylesi daha kolaydır: Birgün, hergün, birşey,herşey, birtakım, birkısım, birkaç, birçok, herhangibir, hiçbir. Yalnız herhalde bitişik yazılmalıdır. Çünkü sözcük asıl anlamını yitirmiştir.
13. Sayılar banka işlemleri hariç, her zaman ayrı yazılmalıdır.
14. Parantez içi alıntılarda nokta kullanmak son bir kaç yıldır moda oldu. Gereksizdir.
15. Bazı Türkçe söz öbekleri Türkçenin yapısına uygun yazılmalıdır: Bilimkurgu değil,kurgu bilim, kişiye özel değil, kişiye özgü gibi. Keza öncelikle sözü sık sık önce yerine yanlış kullanılmaktadır. Dil bilimindeki ödünç sözü alınma sözüyle değiştirilmelidir.
16. Kişi adlarından meydana gelen mahalle, cadde, sokak, meydan adları ayrı yazılmalıdır. Bitişik yazılınca adın bir değeri kalmıyor ve kelime uzuyor, okunuşu ve yazılışı zorlaşıyor. Almancanın imlasını andırıyor. Yani bu tür yer adları Fevziçakmak,Kazımkarabekir, Yunusemre şeklinde değil, ayrı yazılmalıdır.
17. Esnaf, personel gibi içinde çokluk barındıran adlar Türkçeye uygun biçimde esnaflar,personeller söylenmeli, yazılmalıdır. Zaten böyle söyleniyor, yazılıyor. Demek istediğimiz bu yazımların yanlış kabul edilmemesidir.
18. Arapça tamlamalar bitişik yazılmamalıdır. Allameicihan değil allameyi cihan(kalıplaşmıştır), Servetifünün değil Servet-i Fünun, Edebiyatıcedide değil Edebiyat-ı Cedideyazılmalı.
19. Yabancı kısaltmalarda harfler Türk alfabesine göre okunmalı. Ay-em-ef değil IMF, bi-bi-si değil BBC, si-ay-ey değil CİA, ef bi ay değil FBI, si-en-en değil CNN, ef 16 değil F 16 vb.
Aslında bunların doğrusu her kuruluşun Türkçe kısaltmalarını kullanmaktır. Söz gelimi IMF değil UPF (uluslararası para fonu), BBC değil İYK (İngiliz yayın kuruluşu), CİA değil MHÖ(merkezi haberalma örgütü), FBI değil FAB (federal araştırma bürosu), DEAŞ, DAEŞ, DAİŞ değil IŞİD (Irak Şam İslam devleti) vb.
20. Türk alfabesindeki k harfinin okunuşu ka, değil ke’dir.
 
4. Olumlu yönde değiştirilen imlalar
 
Zamanla bazı sözlerin yazımlarının olumlu yönde değiştirildiğini gözlemledik. Örneğin 1960’larda fiat yazılan sözcük on yıllardan beri fiyat, 1970’lerde klüp yazılan kelime bugün doğru olarak kulüp yazılıyor. Ayrıca motör değil motor (Anadoluda ve Dondurmam Gaymakfilminde motur; bu biçim Türkçeye daha uygundur), sutyen değil sütyen, teror değil terör, ultimatum değil ültimatom imlalarının kabul edildiğini gördük. TDK’nin yayımladığı TürkçeSözlüğün 2011’deki 11. baskısında artık böyle yazılıdır. Bunlar sevindirici gelişmelerdir.
Türkçe Sözlüğün eski baskılarında Buddhist (fr. Bouddhiste’ten), Buddhizm (fr. Bouddhisme’den) yazılan sözlerin[14], 2011’deki 11. baskıda Budist, Budizm şeklinde yazıldığını da[15], memnunlukla müşahede ettik.
Şu kelimelerin de artık Türkçe sesletime göre yazılmaları pek sevindiricidir: By pass değilbaypas, kanape değil kanepe, pingpong değil pinpon, show değil şov, sömestr değilsömestir. Bunlar Türkçe Sözlüğün 11. baskısında isabetli olarak böyle yazılmışlardır.
Bir aralar rakkam yazılan söz Türkçe Sözlüğün son baskısında Türkçeye uygun olarakrakam yazılmıştır.
Daha önceleri siluet yazılan sözcük Türkçe sözlüğün 11. baskısında silüet, daha önce virtuöz yazılan sözcük virtüöz biçiminde yazılmışlardır. Bu yazımlar Türkçeye daha uygundur. 

 


[1] Zeynep Atikkan, “Elektronik çağında Türkçe”, Hürriyet, 19 Mayıs 1996.
[2]  Şemseddin Sami, Kamus-ı Türkî, haz. Paşa Yavuzarslan, TDK, Ankara 2010, 1270. s.
[3] Ahmet Cevdet Paşa, Belagat-ı Osmaniyye, haz.lar T. Karabey - Mehmet Atalay, Akçağ y., Ankara 2000, 142. s.
[4] Türkçe Sözlük, 11. b., TDK, Ankara 2011, 1274. s.
[5] İdris Nebi Uysal, Karaman İli Ağızları ve Anadolu Ağızları Arasındaki Yeri, Karaman Valiliği y., Karaman 2011, 452, 694. s.
[6] Milliyet, 2 Kasım 2003, 24. s.
[7] Ahmet Vefik Paşa, Lehce-i Osmanî, haz. Recep Toparlı, TDK 2000, 307. s.
[8]  Orhan Kabataş, Kıbrıs Türkçesinin Etimolojik Sözlüğü, Lefkoşa 2007, 430. s.
[9] Arslan Tekin, Yeniçağ, 3 Ocak 2003, 5. s.
[10] Arslan Tekin, Edebiyatımızda İsimler ve Terimler, Bilge Oğuz y., 2010, 8. s.
[11] Arslan Tekin, Yeniçağ, 21 Şubat 2012, 16. s.
[12] Yazım Kılavuzu, 27. b., TDK, Ankara 2012, 163. s.
[13] Talat Tekin, Makaleler, yay. haz. E. Yılmaz - N. Demir, TDK, Ankara 2013, 3. c., 69. s.
[14] Türkçe Sözlük, 7. b., 225. s.
[15]  Türkçe Sözlük, 11. b., Ankara 2011, 403. s.