Sakarya Adalet ve Özgürlükler Platformu’nun 580. hafta basın açıklamasında, yerel ve bölgesel krizlerin iç içe yaşandığı tarihsel bir süreçten geçildiği ifade edilerek, “Bölgedeki istikrarsızlığın yegâne kazananı ise emperyalizm ve siyonizm oluyor” denildi.
 
Platform adına Sakarya Dayanışma Derneği’nden Şafak Yeşil’in okuduğu açıklamada, ilk olarak ülkedeki gelişmeler değerlendirilerek, “Bir yandan 15 Temmuz darbe girişimi sonrasının artçı sarsıntılarını yaşıyoruz. Diğer yandan son yıllarda izlenen dış politikanın sonuçlarıyla karşılaşıyoruz. Her iki durumda da; çözüm diye yapılanlar, ne toplumun beklentileriyle uyuşuyor; ne de gerçeklerle örtüşüyor. Halk için çözümün siyasetini yapması beklenen kurumlar; sorunun kendisi haline dönüşmüş vaziyette.. İktidar kompozisyonunda aktörler yer değiştirmiş olsa da, siyasetin kendisi ya da bürokrasiye hâkim olan zihniyet esasen değişmedi.. Devlet iktidarını yegâne güç kaynağı saymanın ürettiği hatalı sonuçları onlarca yıl tecrübe etmiştik. Şimdi aynı hikâyeyi, artık yeniliği de kalmamış aktörlerle yaşıyoruz. Bu kez üzücü olan ise tüm bu yozlaşmanın, İslami argümanlarla ve söylemlerle meşrulaştırılmak istenmesidir” denildi.


 
Basın açıklamasının devamında bölgesel kriz ele alınarak, şu ifadelere yer verildi: “Bölgesel sorunlara bölgesel çözümler üretmek yerine, ne yazık ki, ABD-İsrail koalisyonunun emellerine hizmet eden askeri operasyonlarla müdahil oluyoruz. ABD, Türkiye ile temel prensiplerde devam eden anlaşmadan bahsediyor. Türkiye; Suriye ve Irak’taki kaosun kalıcılığına katkı sağlayan savaş süreçlerinin doğrudan ortağı haline geliyor. Komşularla diyalog ve siyasal çözümler geliştirilmek yerine, yeni çatışmalara zemin hazırlanıyor. Bölgedeki tüm bu istikrarsızlığın ve kriz halinin yegâne kazananı ise tabi ki emperyalizm ve siyonizm oluyor. Müslüman kanının her gün daha fazla aktığı bir dönemde, İsrail’in en güvenli günlerini yaşıyor olması tesadüf sayılmamalı.”
 
Açıklama, “Geride kalan 580 hafta boyunca, gayemiz İslam’ın tevhid ve adalet çağrısını bu meydanlara taşımaktı. İşte bu sebeple, her hal ve şartta, zalimin ya da mazlumun kimden olduğuna bakmaksızın, adaleti savunmayı şiar ediniyor, insanlara kanmayı arzu ettikleri süslü laflar söylemek yerine, acı ve sarsıcı olsa da gerçeğin ne olduğunu göstermeye çalışıyoruz” ifadeleriyle son buldu.