Eğitim-Bir-Sen Sakarya Şube Başkanı Murat Mengen, bir ülkenin güçlü ve insanlarının mutlu olmasının, devlet-millet ilişkisinin rahat sürmesine bağlı olduğunu dile getirerek, “Kişi hak ve hürriyetlerini baskı altına alan hiçbir sınırlamamaya gitmemek, hele kılık kıyafet yasağı gibi anlaşılması güç, her halükarda verimi, başarıyı azaltan uygulamalardan vazgeçmek gerektiği tartışmaya bile gerek bırakmayacak bir gerçektir. Dahası bu tartışmalarla geçen vakitler gülünç gerekçelerle heba edilmiş vakitlerdir, özü bırakıp kabukla uğraşmaktır” dedi.

Kıyafetin, asli bir ihtiyaç olmasının yanında kültürel, etnolojik ve sosyolojik bir gösterge olduğunu söyleyen Mengen, “Bu açıdan bakıldığında, meselenin sorun edilecek bir tarafı görünmez, görülmemelidir. Her toplumun toplum içinde her insanın bir kıyafet anlayışı vardır. Genel kabul gören ana tarz, toplumun sosyolojik, kültürel işleyişi içinde kendiliğinden oluşur” diye konuştu.

Özellikle insan yetiştirmeyi amaçlayan eğitim kurumlarında insanları belli kıyafetlere mecbur ve mahkum etmenin son derece yanlış olduğunu dile getiren Mengen, “Bu tarz uygulamalar toplumu tek tipleştirmekten, insanı belli kalıplara sokma arzusunu dayatmaya dönüştürmesinden başka bir şey değildir. Her türlü gelişmeyi engelleyen tek tipçi dayatmaların tersine, çeşitliliği içinde toplumu zenginleştirmek gerekir. Bir yandan çocuklarımıza özgür ve kendine güvenen erdemli yetenekli insanlar olma amacı güdeceğiz. Diğer yandan eğitimin içeriği, biçimi, yönetim olarak vesayetçi, tek tipçi modeli taşıyacak, yaşatacağız. Bu çelişki, en iyimser yaklaşımla bulanık, kafası karışık kişilikler üretir. İnsanların giyim kuşamına, saçına, sakalına,  başörtüsüne takılıp kalmak, koyu, kör bir şekilcilikle esası görmemek demektir. Şöyle ya da böyle görünmeyle çağdaş olunacağı zehabına kapılanlar ilimde, sanatta, siyasette geri kalmışlığımızın zeminini hazırladılar” dedi.

“Sendika olarak yasaklara karşı, hak ve özgürlükler için mücadeleyi başta değer bilen sendika olarak da başından beri duruşumuzu serbest kıyafetten yana koyduk” diyen Mengen, “28 Şubat ve etkisinin sürdüğü dönemlerde, bütün baskı ve şiddete karşı koyarak, insanımızın gasp edilen haklarını elde etmesi için yoğun mücadele verdik. ‘411 el kaosa kalktı’ faşist ve darbeci müsamahasızlığa karşı süren mücadelemiz bugün sadece okullarımıza değil, bütün kamu kurum ve kuruluşlarında bu saçma yasağın kaldırılması ile sonuçlandı. Toplumun hayrını, huzurunu düşünmedikleri tescillenmiş olan karanlık mahfillerin saldıkları korkunun tersine kaos değil barış oldu.  Bu toplum içinde husumet ve huzursuzluk ancak yasaklardan beslenmiştir. İnsanımız yasaksız baskısız ortamlarda ancak sevgi, anlayış, dayanışma, kardeşlik çoğaltmış paylaşmıştır. Bugün bütün farklılıklarımızı zenginliğe dönüştürmenin coşkulu huzurunu hep birlikte yaşıyoruz. Bu anlayışla başlattığımız ‘özgürlük için 10 milyon imza’ kampanyası ile ulaşılan 12 milyon 300 bin imzayı Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanımıza ileterek sorunun çözüme kavuşturulmasını sağladık. Eğitim-Bir-Sen olarak aynı tutarlılıkla genel yönetim kurulumuzun 15 Mart 2013 tarihi ve 197 sayılı, kamu görevlilerinin serbest kıyafet uygulaması başlatılması kararı eylem olarak uygulamayı yasal düzenleme yapılıncaya kadar sürdüreceğiz” dedi.

Düzenledikleri imza kampanyasının hem en kapsamlı, hem de en geniş katılımlı anket olmasının ötesinde referandum niteliğinde olduğunu kaydeden Mengen, “Bu kez de öğretmen, öğrenci ve velilerimiz arasında bir anket çalışması yaptık. Anketten çıkan sonuç, toplumda bu meselenin aşıldığını göstermektedir. Bağımsız bir anket kuruluşuna yaptırdığımız araştırma, Ocak 2016’da 7 coğrafi bölgede, 31 ilde, 3 bin 12 öğretmen, bin 563 veli ve 8. Sınıf ve üzeri bin 480 öğrenci ile yüz yüze görüşme yöntemi ile gerçekleştirilmiştir. Araştırmanın temel sorusu, resmi okullarda öğretmenlere kıyafet serbestliği getirilmesi hakkında öğrenci, öğretmen, yönetici ve veli görüşleri nelerdir oldu. Amacımız bu görüşler doğrultusunda kılık kıyafet yönetmeliğinin olumlu olumsuz etkilerini belirlemekti” dedi.

Anket sonuçlarını açıklayan Mengen, açıklamasını şöyle sürdürdü; “Her 100 öğretmenin 58’i, yönetici kademesindeki her 100 öğretmenin 52’si kılık kıyafet yönetmeliğini doğru bulmamaktadır. İlkokul  ve ortaokul öğretmenlerinin yüzde 56’sı, lise öğretmenlerinin ise yüzde 59’u uygulamayı doğru bulmamaktadır. Her 100 erkek öğretmenden 59’u, kadın öğretmenlerin ise 55’i uygulamayı doğru bulmamaktadır. Öğretmenlerin yüzde 30.6’sı serbest kıyafet uygulamasının kendine olan güveni getireceği düşüncesindedir. Bunu yüzde 23 ile derslerde konsantrasyonun, yüzde 21 ile motivasyonun, yüzde 11 ile ders başarısının artacağı düşüncesi takip etmektedir. Öğretmenlerin yüzde 35’i yürürlükte olan kılık kıyafet uygulamasının iklim ve mevsim şartlarına uygun giyinmeye imkan sağlamadığını da belirtmiştir. Öğretmenlerin yüzde 26’sı, öğrencilerin yüzde 18’i, velilerin yüzde 16’sı öğretmenlere uygulanan kılık kıyafet zorunluluğunun kaldırılmasının öğrencinin başarısını olumlu etkileyeceği görüşündedir. Öğrencilerin yüzde 24’ü öğretmenlerin serbest kıyafet giymesi durumunda öğretmeni ile iletişiminin daha da artacağı düşüncesindedir. Öğretmenlerin yüzde 63’ü kılık kıyafet serbestliği istiyor. Türkiye genelinde öğretmenlerin yüzde 63’ü, yöneticilik kademesindeki öğretmenlerin ise yüzde 58’i serbest kıyafet istiyor. Serbest kıyafet uygulaması genç ve eğitimli veliler ile genç öğretmenler tarafından daha fazla kabul görmekte. 25 yaşın altındaki öğretmenlerin yüzde 66’sı, 26-44 yaş arası öğretmenlerin ise yüzde 65’i serbest kıyafet istiyor. Fikrim yok diyenleri dikkate almadığımızda öğretmenlerin yüzde 57’si, velilerin yüzde 54’ü öğretmenlere uygulanan zorunlu kılık kıyafet yönetmeliğin kaldırılması halinde öğretmenlerin suistimal etmeyeceklerini düşünmektedir. Öğretmenlerin yüzde 55’i öğretmenlere uygulanan kılık kıyafet zorunluluğunun özgürlüğü kısıtlayıcı olduğunu düşünürken, velilerin yüzde 36’sı öğrencilerin ise yüzde 47’si de öğretmenin özgürlüğünü kısıtlıyor demiştir. Bu bir hak ihlali mi sorusuna da benzer oranlarda cevap verilmiştir.”

Bu konuda Eğitim-Bir-Sen’in önerilerini de sıralayan Mengen, “Temmuz 2013 ten itibaren, ‘öğrenciler, okul, sınıf ve şubelerde tek tip kıyafet giymeye zorlanamaz” maddesi ile birlikte, öğrencilerin okul forması giyme zorunluluğu kalkmış ve tercih hakkı velilere bırakılmıştır. Öğrencilerin tek tip kıyafet giymeye zorlanmadığı bir eğitim sisteminde, öğretmenlerin zorunlu kıyafet giymeye mecbur edilmesi, öğretmenlik mesleğinin mensuplarına ve onların tercihlerine güvenilmediğinin, aynı zamanda saygı duyulmadığının ifadesi olarak kabul etmek lazımdır.  Kendine yakışanı giyebilme özgürlüğüne sahip bir öğretmenin özgüveni şüphesi daha yüksek olacaktır. Öğretmene kravat ve ceket giydirmek, ‘kulak ortasından aşağı favori bıraktırmamak, sakalı yasaklamak, uzunluğu üst dudak boyunu geçemeyecek bıyık’ standardı getirmek; öğretmenin mesleki yeterliliğine, verimliliğine, saygınlığına, motivasyonuna olumlu bir etkisi ve katkısı yoktur ve 12 Eylül militarizminin, mutlak itaatçi askeri mantığın bize bıraktığı işlevsiz bir hatıradır. Erkek kamu personelinin, takım elbisesiz, kravatsız görev yapması ya da uzun saçlı sakallı halde çalışmasının kamu hizmeti üzerinde bir risk oluşturmayacağı gibi, hizmetten yararlanan birey ve vatandaş yönüyle de hizmete erişim ve hizmetten yararlanma noktasında zorluk oluşturacak bir içeriğe sahip değildir. Kamu görevlileri ile aynı ortamda çalışan kamu işçileri ya da taşeron firma elemanları, kamu hizmetlerinin sunumu sürecinde serbest kıyafetle görev yapmaktadırlar. Bunun yanında memur statüsünde çalışan mühendis, hizmet binasında zorunlu kılık kıyafet uygulamasına tabii olurken aynı yerde işçi pozisyonunda görev yapan mühendis takım elbisesiz, kravatsız görev yapabilmektedir.  Avrupa Birliğine üye ülkelerin uygulamalarının bize gösterdiği gerçek; kılık kıyafet özgürlüğünün veya kılık kıyafetin daha esnek kurallara bağlanmasının kamu hizmeti sunumunda bir risk oluşturmadığıdır. Zorunlu kıyafetle öğretmene, dolaylı olarak ‘yetişkin’ olmayan öğrenci muamelesi yapılması, mesleğin statüsüne zarar vermektedir. Zorunlu kılık kıyafet uygulamasının pedagojik bir ihtiyaçtan ziyade, ideolojik bir dayatmanın ürünü olduğu bilinmektedir. Laikliğin kalesi Fransa dışındaki, AB’ye üye başta Almanya, İngiltere, İtalya ve İspanya olmak üzere diğer 27 ülkede devlet memurları için herhangi bir kılık kıyafet zorunluluğu ya da yasağı bulunmamaktadır. Aksine büyük ölçüde bir serbestlik gözlenmektedir. Serbest kıyafet uygulamasının gelmesi ile, eğitim-öğretim ortamında farklılıklara karşı hoşgörü kültürü gelişir, demokratik iklim yaşam alanı bulur, öğretmenlerde özgüven duygusu artar, öğretmen-öğrenci arasındaki ‘resmiyet’ zinciri kırılır ve öğrencilerin öğretmenlerle iletişimi kolaylaşır. Kılık kıyafet zorunluluğu getiren mevcut mevzuat, anayasada , Türkiye’nin taraf olduğu uluslararası sözleşmelere ve evrensel hukuk normlarına aykırı olup çoğulcu demokrasiye geçmek  yönünde çaba harcayan ve AB üyesi ülke vatandaşlarının sahip olduğu temel hak ve özgürlük standartlarını kendi vatandaşlarına uygulamaya hazırlanan Türkiye’nin hedefleri ile uyuşmamaktadır. Esas itibariyle anayasanın 13. Maddesine göre ‘temel hak ve hürriyetler ancak kanunla sınırlandırılabilir.’ Bu şekilde temel hak ve hürriyetlere,  yürütme organının müdahale etmesi önlenmiş olur. Yani tüzük ve yönetmelik ile temel hak ve hürriyetlere sınırlama getirilemez. Kılık ve kıyafetle ilgili düzenleme bir yönetmelikten ibarettir. Ülkemiz 27 Mayıs 1960’tan bu yana 2 darbe, 3 muhtıra yaşamıştır. Kamuda çalışanlara kılık kıyafet bahanesi ile zulümlerin uygulandığı 28 Şubat post modern darbesi hatıraları hala hafızalardadır. 657 sayılı devlet memurları kanununa göre ‘belirlenen kılık kıyafet hükümlerine uymamak’  fiilinin cezası sadece ve sadece ‘uyarma’ iken, başörtüsü takan memurlar, ‘ideolojik ve siyasi amaçlarla kurumların huzur sükun ve çalışma düzenini’ bozmak fiilini gerçekleştirmiş sayılarak haklarında, haksız hukuksuz ve insafsızca, ‘Devlet memurluğundan çıkarma cezası’ uygulanmıştır. Bu kararın hukuki olmaktan ziyade dönemin şartlarına uygun siyasi kararlar olduğu bugünden daha net görülmektedir. Tüm bu acıların kök sebebi ve dayanağı olan yönetmelik ise hala yürürlüktedir. Kamu kurum ve kuruluşlarında çalışan personelin kılık ve kıyafetlerine dair yönetmelik Bakanlar Kurulu tarafından yürütülen bir düzenlemedir.  Bakanlar Kurulu bahse konu yönetmeliği 5. Maddesinde yer alan, kılık kıyafette uyulacak hususları yeniden düzenleyerek, zorunluluğu ve dayatmayı değil, özgürlüğü esas alan bir felsefe ile bu sorunu çözmelidir. Öğretmenlerimiz toplumun ahlaki değerlerine sundukları kamu hizmetinin saygınlığına gölge düşürmeyecek nitelikteki kılık kıyafette görev yapabilecek erdeme sahiptir. Bundan kimsenin şüphesi olamamalıdır” şeklinde konuştu.