Beşköprü mevkiinde bulunan köprü, Bizans İmparatorluğu döneminin Anadolu’daki en görkemli eserlerinden biri. İmparator Justinianus tarafından yaptırılan ve bin 500 yıldır ayakta kalmayı başaran ‘Justinianus Köprüsü’ Ayasofya Camii ile yaşıt. 429 metre uzunluğunda, 9.85 metre genişliğinde ve 12 kemer gözünden oluşan, Beşköprü olarak da bilinen tarihi köprü, Marmara depreminde bazı kemer ayaklarında çatlaklar oluşmasına rağmen bütün ihtişamıyla zamana direnmeye çalışıyor.

Bin 500 yıldır ayakta kalmayı başaran köprünün ne için yaptırıldığı sorusu, 429 metre uzunluğundaki köprünün altından geçen her hangi bir akarsu bulunmaması sebebiyle bir türlü cevap bulamıyor. En yakın ihtimal, 4 kilometre uzaktaki Sakarya Nehri’nin bir zamanlar buradan aktığı ve aradan geçen asırlar içinde yatak değiştirdiği olsa da, uzmanlar bu ihtimalin de mümkün olmadığını söylüyor. Sebebi ise köprü ile nehir arasındaki yön farkı. Sakarya Nehri güneyden kuzeye akıyor. Tarihi köprünün ayaklarının sivri uçları ise kuzeye doğru bakıyor. Köprü, kuzeyden gelen bir akarsuyu karşılayacak şekilde yapılmış ancak böyle bir akarsu günümüzde bulunmadığı gibi, geçmişte var olduğuna dair bir belirti de yok. Uzmanlar ise köprünün gerçek kimliğinin ortaya çıkarılması için arkeolojik kazı yapılmasını işaret ediyor.
Sakarya Üniversitesi Sanat Tarihi Bölümü Öğretim Görevlisi
Yrd. Doç. Dr. Tülin Çoruhlu, “Köprünün geniş havzasına baktığımızda gerçekten
buradan bir nehrin geçtiğini düşünüyoruz. Ancak şöyle bir sorun var, Sakarya Nehri’nden başka böyle büyük bir nehir yok. Sakarya Nehri de malum köprünün tam doğu kısmından biraz daha uzaktan geçiyor. Nehir yatağı değişmesi söz konusu olabilir mi diye düşündüğümüzde de,normalde Sakarya Nehri güneyden gelip kuzeye doğru akmakta.Köprünün mimari şemasına baktığımızda, köprünün altındangeçen suyun kuzeyden gelip güneye gidiyor olması gerekiyor.
Köprü topukları ve sel yaranlarının yönü bunu gösteriyor” dedi.
Çoruhlu, köprünün yapım amacı ile ilgili Sakarya Nehri ile Sapanca Gölü’nü birleştirerek, Marmara Denizine bağlanması ve Bizans döneminde ticari anlamda Anadolu’ya ulaşımın daha kolay olması gibi varsayımlar olduğunun altını çizdi. Köprünün hangi amaçla yaptırıldığı ve kimliğinin ortaya çıkarılması için arkeolojik kazıyı işaret eden Çoruhlu, “Kültür varlıkları insanla birlikte yaşar. Dolayısıyla böyle atıl durumda durması köprünün kaybı demektir. Köprünün insanlara kazandırılması gerekiyor, köprüye insanları çekmek gerekiyor. Bunu yapabilmek için de, bulunduğumuz alan sit bölgesi. Bu bölgede bazı faaliyetler gerçekleştirilmesi gerekiyor. Bunun başlangıcının da kazı yapılmasından geçtiğini düşünüyorum. Ancak bilimsel bir grupla yapılacak olan bir kazı, köprünün kimliğini ortaya çıkaracaktır” diye konuştu.

1838 yılında Léon de Laborde tarafından çizilen gravürde köprünün batı ucunda, günümüze kadar ulaşmayan bir zafer kapısının olduğunu belirten Çoruhlu, “Köprünün sonunda bulunan apsis ile zafer kapısı arasındaki mekanı düşündüğünüzde, başlı başına bir mimari yapıt gibi karşımıza çıkıyor” ifadelerini kullandı.