Daha sonra Ufuk Ötesinde yazdığımız bir yazıda “Kerkük Kürtlerin eline geçerse Türkiye Cumhuriyeti kendisini yok saysın” demiştik.

Bugünkü durum da dünden farklı değildir. Önlem alınmazsa durum daha da kötüye gidecektir. Üstelik bugün başımızda Türk terimine soğuk bakan, Kürt ve Arap lafızlarını Türkten daha çok önemseyen, ırkçılığa karşı olduğunu savunan, fakat bu tavrıyla eşyanın doğasına aykırı davranan bir hükümet ve daha da önemlisi bir devlet vardır. Dolayısıyla bugünkü Türk hükümet ve devletinden de bir şey beklemek doğru değildir. El parasıyla düğün yapılmaz. O halde ne yapmak gerekir? Yapılacak şey şudur:

Hiç bir yere güvenmeden, sadece Tanrıya ve kendine güvenerek örgütlenmek ve askerî güç haline gelmek lazımdır. Nasıl Kırmançlar ve Soraniler, yani Kürtler Irakta, Suriyede ve başka yerlerde ellerine silah alıp eylem yaparak kendilerini ilgili devletlere ve halk oylarına kabul ettirdilerse, Türkmenler de ellerine silah alıp kendilerini Irak, Kürt, Türk ve dünya halk oylarına kabul ettirmelidirler. Çünkü örgütlenirseniz bir güç olursunuz. Güç oldunuz mu dikkate alınmaya başlarsınız, dikkate alındınız mı gücünüz artar. Atalar çok doğru olarak bir elin nesi var iki elin sesi var demişlerdir. Tek kişi bir ferttir, iki kişi bir örgüttür. Türk ulusu basit bir ulus değildir, örgütçü, devlet kurucu bir ulustur. 2500 yıldan beri Pasifikten Atlantiğe, Kuzey Buz denizinden ekvatora kadar sadece atlı ve yaya olarak hakim olmuştur. Türk ulusu Japon, Çin, Kore uluslarıyla birlikte batı uygarlığına intibak eden 4 ulustan biridir. Özetle büyük Türk ulusunun bir parçası olan Irak Türkleri kendilerini örgütleyecek ve kendilerine yetecek güç ve kuvvete sahiptirler. Yurdundan ayrılarak, derbeder olarak, zillet içinde yaşayarak ve zillet içinde ölerek yaşamaktansa kendi yurdunu, halkını, canını, ırzını, namusunu korumak ve korurken ölmek daha yüce bir davranıştır. Nasıl olsa ölünecektir. Bari mertçe, kahramanca ve bir amaç uğruna ölelim!

Unutulmasın ki güç ancak kendine güven, örgüt, silah, birlik, cesaret ve akılla elde edilebilir.

Şu noktayı özellikle, üstüne basa basa vurgulamak lazımdır: Türkmenler sünni, şii diye bölünmemeli, soy temelinde birlik oluşturmalıdırlar. Aksi takdirde başarılı olmaları zordur.

Bu arada olumlu bir gelişmeden söz etmek gerekir: O da IŞİD saldırıları sonucunda Türkmenlerin silahlanmaya başlaması ve verdikleri ilk imtihandan başarıyla çıkmalarıdır. Artık Türkmenlerin silahlanmasına kimse karşı çıkmamaktadır. Bunun sonucunda Türkmenler IŞİD tarafından kuşatıldıkları Emirliden kuşatmayı yarıp zaferle çıkmışlardır. Bu Türkmenlere güven ve moral kazandırmıştır. Artık bundan sonra Türkmenlerin de bir güç olduklarını ve dikkate alınacaklarını söylemek yanlış olmaz. Söylediğimiz gibi büyük Türk ulusunun bir bölüğü olan Türkmenlerin yaşam mücadelesinden zaferle çıkacaklarına inancımız tamdır. Çünkü Irak Türkleri ulusal bilinç bakımından Türkiye dışındaki Türklerin en uyanık olanlarıdır.

 7. IŞİD ve Kürtler

IŞİD’in yol açtığı son olaylar Irak ve Suriyede dengeleri sarsmış ve dengeler yeniden kurulmaya başlanmıştır. Arap ırkçısı ve Sünni mezhepçisi IŞİD üzerine batı ülkeleri endişeye kapılmış ve PKK dahil, Kürtleri destekleme kararı almışlardır (Nedense Araplar ırkçılıktan bir türlü kurtulamıyor, vazgeçemiyor. Emeviler gibi, Baas gibi IŞİD de ırkçılığını ve mezhepçiliğini açıkça vurguluyor). Dört önemli batı ülkesi ABD, İngiltere, Fıransa ve Almanya Kürt örgütlerine silah ve eğitim yardımı yapma kararı aldıklarını açıkça ilan etmişlerdir. Yani Kürtler son olaylardan en kârlı çıkan gurup olmuşlardır. Başka deyişle Kürtler Irak ve Suriyede batının dayandığı güç olma yolundadırlar. Bunun sonunun Türkiye için iyi olmayacağı açıktır.

8. Irak ve Suriye Türklerinin Türkiye açısından önemi

Peki Türkiye kime dayanmaktadır? Güya tüm Ortadoğu halklarına. Ama bu sadece Türkiyenin hüsnü kuruntusudur. Doğrusunu isterseniz Türkiyenin Irak ve Suriyede dayanacağı hiç bir güç yoktur. Irak halkı İkinci Körfez savaşından sonra Türk askerini istemediğini açıkça bildirmiştir. Bugün de Irak ve Suriyede hiç bir kesim Türkiyeyi istememektedir. Bu durum Yeni Osmanlıcı politikaların Ortadoğuda (yalnızca Irak ve Suriyede değil) başarılı olamayacağının da bir göstergesidir. Türkiyenin dünyada da destekçisi yoktur. Son 4 yıldır uygulanan politikalar Türkiyeye güveni sarsmış ve Türkiyeyi ne yapacağı belli olmayan bir ülke haline sokmuştur.

Bu açmazdan çıkmak için Türkiyenin yeni bir politika tespit etmesi gerekmektedir. Başka deyişle Türkiyenin de dayanması gereken bir kesim, bir topluluk olmalıdır. O da Irak ve Suriye Türkmenleridir. 1974 yılında okuduğumuz Kadir Mısıroğlunun Musul Meselesi ve Irak Türkleri eserinin aklımızda kalan ana mesajı şuydu: “Iraktaki Türkler Türkiyenin Kürt nüfusunun bulunduğu vilayetlerini güneyden kuşatan bir kitledir. Bu kitle Türkiyenin milli güvenliği için son derece önemlidir. Bundan dolayı onlara sahip çıkılmalıdır.”

Irak Türklerine Suriye Türklerini de eklemek lazımdır. Kısaca hükümet bu gerçeği görüp Irak ve Suriye Türklerine sahip çıkmalı (tabi ki lafta değil); dinsel, mezhepsel politikalar yerine daha akılcı, gerçekçi politikalar uygulamalıdır.

9. Bir çocukluk hayalimiz

Ata sözü her gönülde bir aslan yatar der. Sizin gönlünüzde de çocukluğunuzda, gençliğinizde bir çok aslanlar yatmış hatta şimdi dahi bir çok aslanlar yatmakta değil midir? Bizim de daha çocukken, daha orta okul sıralarındayken gönlümüzde yatan aslanlardan biri Kerkükte, öbürü Doğu Türkistanda, öteki Kıbrısta devlet kurup bunları Türkiyeye bağlamaktı. Tabi ki böyle bir şey olmazdı,  olamazdı. Ama hayali cihan değmiyor mu?

Bizim hayal ettiklerimizi gerçekleştirecek Türk gençlerinin çıkacağına inancımız tamdır. Nitekim Kıbrısta bir Türk devleti kurulmuştur. Diğerlerinde de kurulacaktır… Kim bilir belki yarın, belki yarından da yakın…