Adapazarı’nda iki pideci ve iki dönerci dükkanında ‘eşek eti’ kullanıldığına dair çıkan haberler, medyatik muhavereye dönüştü…

Olayın aslı ne faslı ne?

Bilmiyoruz!

Bilmiyoruz çünkü; gazeteler yasa gereği ‘eşek eti’ kullanan işyerlerini ayan beyan yazamıyormuş…

Her bir olayın anhası var, minhası var; inşallah/maşallah bu konuyu da tam olarak öğreniriz diyerek bu konuya nokta koyalım ve yazı konumuza geçelim…

Ben bugün size Adapazarı’nda bazı lokantalarda kullanıldığı iddia edilen eşek etinden değil,eşeğin kendisinden bahsedeceğim….

***

Bir kere eşek güzel hayvandır; gözleri sürmeli, bakışları hüzünlü, doğası yumuşaktır.

Ne yük vurursan çeker.

Eşeğin eşekliği efendisine koşulsuz hizmet aşkından doğar; efendisi yemini verir vermez; suyunu içirir içirmez; eşek hepsine katlanır, başını eğer, yükünü çeker.

Eşek bunun için eşektir; ama, eşeğin de değişik türde olanları da vardır.

***

Bir varmış bir yokmuş, uzak bir ülkenin uzak bir şehrinde eşek çokmuş, her şey bokmuş, her yan kokmuş…

O ülkede yaşayan eşekler yönetimi ele geçirmişler; bunlar bizim bildiğimiz gözleri sürmeli, bakışı hüzünlü eşeklerden değil şeddeli olanlardanmış…

Şeddeli eşek ne demek?

Eşek sözcüğündeki ş’yi iki kez okursan, eşek eşşek olur ki şeddeli eşşek, eşekten beterdir.

Nitekim bunlardan birisi bir gün ortaya atılmış:

-        Ey eşşekler!..diye söze başlamış, bizim düşmanımız çoktur; önlem almalıyız.

Şeddeliler sormuşlar:

-        Düşmanımız kim?

Eşşeoğlu eşşek:

-        Ohoo demiş, kurt, çakal, yılan, gergedan, aslan, atmaca; her yanda düşman var.

Ortalığı korku sarmış…

-        Peki ne yapalım?

 Şeddeli, hem eşşekliğini, hem eşşeoğlu eşşekliğini kanıtlamak için:

-        Geyiklerden boynuz alalım…

-        Boynuzu ne yapacağız?

-        Herkes güvenlik için boynuz taksın...

Bütün eşşekler kuyruklarını sallamaya, kulaklarını oynatmaya, çifte atmaya, anırmaya başlamışlar:

-        Yaşşa, Varol, işkembene bereket, doğru söyledin, boynuz takalım.

Eşşekler yemeyip içmeyip biriktirdikleriyle eski boynuzları toplayıp kafalarına takmışlar; ancak, gel zaman git zaman, eşşeklerin ülkesinin uzak şehrinde işler bozulmuş, boynuzlar pahalandıkça pahalanıyormuş; yakınmalar başlamış; bu kez bir başka eşşek kendisini meydana atıp ortalıkta anırmaya başlamış, herkesi birbirine katmış:

-        Eyy eşşekler, kardeşlerim…

Eşşekler toplanmışlar:

-        Yaşadığımız yerde ahlak kalmadı?

-        Neden?

-        Neden olacak? Aynaya baksanıza, hepimiz boynuzlu olduk…

Eşşekler doğru yakındaki göle koşmuşlar, durgun suya bakınca tepinmeye başlamışlar:

-        Eyvah, bizi boynuzladılar…

-        Rezil olduk…

Ancak eşeklerden birisi, daha kurnaz, aşağılık bir yaklaşımla:

-        Eğer boynuzlarımızdan vazgeçersek, düşmanlarımız bizi yok ederler.

Tartışma başlamış, eşşekler doluya koyuyorlar almıyor, boşa koyuyorlar dolmuyor, boynuzlanmayı da içlerinde sindiremiyorlar.

Sonunda eşşekler ata başvurmuşlar.

At demiş ki:

-        Kendi çiftesine güvenmeyip de geyiğin boynuzuna özenen eşşek geyik olamaz, olsa olsa boynuzlu merkep olur.

***

Eşşek masalı böyle…

Peki, ben bu yazıyı niye yazdım.

Vallahi bilmiyorum.

Siz bir şey anladınız mı??