Deprem Kültür Müzesinde, 1967 ve 1999 yıllarına ait deprem öncesi ve sonrası fotoğraflarla suni deprem oluşturan titreşimli elektronik bir stant, depremde yıkılan binaların yapım tekniği ile ilgili inşaat malzemeleri ve sismograf ile depremle alakalı diğer unsurlar sergileniyor. Bölgenin birinci derece deprem kuşağında bulunması nedeniyle Sakarya’da meydana gelen depremler, öncesi ve sonrasını belgelemek, ‘Deprem olgusunu’ sürekli ve sıcak tutabilmek amacı ile 2000 yılında yapımına başlanan Deprem Müzesi 2004 yılında resmen ziyarete açıldı.


Ayda ortalama 3 bin 500 ziyaretçi
Fay kırığı teması işlenerek göçük şeklini andıran ve yıkık duvarları, eğik kolonları ile kırık kirişleriyle farklı bir görünüme sahip olan deprem müzesi ziyaretçi akınına uğruyor. Ayda ortalama 3 bin 500 kişinin geldiği deprem müzesini hizmete açıldığı günden bugüne kadar 1 milyonu aşkın kişi ziyaret etti. Ücretsiz olarak hizmet veren müze, koronavirüs salgını nedeniyle belli bir süre kapalı kalsa da normalleşme süreci sonrasında kapılarını tekrar ziyaretçilerine açtı. Müzede, depremde hayatını kaybedenlerin isimlerinin yer aldığı 3 bin 894 kristal anıt bulunuyor.

 


45 saniyelik depremin büyüklüğünü unutturmuyor
Müzedeki simülatör aracılığıyla 7,4 büyüklüğünde yapay depremler üretilerek, Sakarya'da yaklaşık 4 bin kişinin hayatını kaybettiği 17 Ağustos 1999´da 03.02'deki 45 saniyelik depremin büyüklüğü uygulamalı olarak anlatılıyor. 17 Ağustos depreminde müze binasına yakın dükkanının olduğunu belirten ve esnaflık yapan Süleyman Bağcılar, aradan geçen süre boyunca insanların depremi yavaş yavaş unuttuğunu ve depremle ilgili hiçbir önlem almadıklarını belirtti. Depremi uykusunda yaşayan ve deprem müzesine geldiğinde o anları tekrardan yaşadığını belirten Serap Vurgun Şahin ise depremin insanların öldürmediğini binaların insanları öldürdüğünü dile getirdi.

Depremi, kendimizi ve evlerimizi korumayı unuttuk
Deprem müzesini gezen ve 17 Ağustos depreminde Sakarya’da esnaflık yapan Süleyman Bağcılar, “Çok acı günleri hatırlatıyor. Deprem müzesine yakın bir yere çiçekçi dükkanım vardı benim. Bizim binamız yan yattı ve hasar aldı. Fakat bazı yerler çok daha fazla hasar aldı. Çok acı günlerdi. Ama ne yazık ki o günleri unuttuk. Şu anda depremi unuttuk, kendimizi evlerimizi korumayı da unuttuk. Depreme hazırlıklı değiliz. Depremle ilgili hiçbir şey yapmıyoruz. Ben şahsen unuttum, yapmıyorum. Yapanları da göremiyorum. Bir sürü ağır hasarlı binalar var. Yine bir deprem olsa deprem fotoğraflarında karşılaşacağımız binalar var. İlgililer ne kadar ilgileniyor bilmiyorum. Allah tekrarından korusun diyeceğim ama bir deprem daha olursa 17 Ağustos 1999 depreminden daha kötü olur diye korkuyorum. Yine binalarda yaşıyoruz. Binamızı güçlendirdiler. Çok güzel şekilde güçlendirdiler. Bizim binamızda çok sağlam ama fotoğraftaki gibi temelinden yıkılabilir. Sakarya’nın zemini kötü. Sakarya merkezdeki bazı mahallelerin zemini kötü. Oradan acı gelebilir. Binalarımız sağlam, dayanıklı ama zemini çok kötü. Bazı binaların ise zemini sağlam binalar zayıf. Yani binaların yapımında bazı eksiklikler var” dedi.

Eşim ve çocuğumu kurtarmak için bütün duaları okudum
Bağcılar, “Müzeye komşuyum. Müzeye gelenler hep şehir dışından gelenler, köylerden gelenler. Bizim Adapazarı yerlisinden pek gelen zannetmiyorum. Yani Adapazarı yerlisi yine unuttu inşallah rabbim hatırlatmasın. Ben o gece uyanıktım. Bağırışlardan telaşlardan şaşırdım. Binamız burularak yan yattı. Havada şimşekler çaktı. Uzay mekiği gibi oldu. Eşimde hamileydi. Eşim ve yavrumu kurtarmak için bildiğim bütün duaları okudum. Eşimi kurtardım. Oğlum için engelli olur dediler. Oğlumda sapasağlam oldu. Eşimi evden komşularımız çıkarttı. Orası bir acı. Dükkanıma gelinceye kadar 1 saat geçti. Yani 15 dakikalık yolu 1 saatte geldim. Ben bunları ne kadar anlatsam sizin yanınızdan ayrıldıktan 2 dakika sonra insan unutuyor, tedbirde almıyor. Yaratılışımızda mı, tedbirsizlik mi, cahilliğimiz mi, yetkililerin, büyüklerimizin kulağımızı çekmemesi, uyarmaması mı, yoksa biz lay lay lom yaşamayı mı seviyoruz bilmiyorum. Yetkililerin, bu konunun üzerine gitmesini isterim. Birde yetkililerin uyarılarını ne kadar uyguluyoruz” diye konuştu.

Müzeye geldiğimde o günleri tekrar yaşadım
17 Ağustos 1999 depremine evinde gece uykusunda yakalanan Serap Vurgun Şahin ise deprem müzesinin o günleri anımsattığı için ürperdiğini ve müzeyi gezemediğini belirterek, “Sakaryalılar olarak depremi biz zaman zaman ufak ufak yaşıyorduk. Ben o gecede bir deprem olduğunu anladım. 4. Katta oturuyordum. Kiremit sesi ile birlikte uyandım. O zamandan kalan korkumla halen çok kötüyüm. Müzeye geldiğimde de o günleri tekrar yaşadım. Depremden etkilendiğim için deprem müzesinin de sadece bir kısmına kadar girebildim. O an ki o geceyi tekrar yaşadım. Depremi zaten unutmuyoruz ama o günleri unutmamak adına deprem müzesi bizlere o günleri tekrar tekrar yaşatıyor. Depremi unutmadık depremle yaşamaya ondan sonra alışmış olduk ama ben depremin insanları asla öldürmediğini ancak binaların öldürdüğüne inanıyorum. Çünkü binalarımıza sağlam ve dayanıklı olmuş olsaydı bu kadar can kaybımız olmazdı. O üzücü tecrübenin bize umarım ki Biz depremi unutmadık ama yapılan binalar ve inşaatlardan unutuldu diye düşünüyorum” şeklinde konuştu.