Dünyadaki bütün insanlara Peygamber olarak gönderilen, Peygamberlerin sonuncusu ve en üstünü Muhammed Mustafa aleyhisselamın doğduğu gecedir.

Bu gece, Kadir gecesinden sonra, en kıymetli gecedir. Bu gece, O doğduğu için sevinenler af olur. Bu gece, Resulullah efendimizin doğduğu zamanda görülen halleri, mucizeleri okumak, dinlemek, öğrenmek çok sevaptır. Resulullah efendimiz, kendileri de anlatırdı. Eshâb-ı kirâm da, bu gecede, bir yere toplanıp, okurlar, anlatırlardı.

Her Peygamberin ümmeti, kendi Peygamberinin doğum gününü bayram yapmıştır. Bugün de, Müslümanların bayramıdır. Neşe ve sevinç günüdür. Adem aleyhisselam ruh ile ceset arasında iken, O Peygamber idi. Âdem aleyhisselâm ve her şey, O’nun şerefine yaratılmıştır. Arş, gökler ve cennetler üzerine, mübarek ismi yazılmıştır. O’na Muhammed adını, dedesi Abdülmuttalib koydu. O’nun adının yeryüzüne yayılacağını, herkesin O’nu medh ve senâ edeceğini rüyada görmüştü. Muhammed, çok medholunan, övülen demektir.

Doğduğu zaman, göbeği kesilmiş ve sünnet olmuş görüldü. Yeryüzünü şereflendirince, şehadet parmağını kaldırdı ve secde etti. Melekler beşiğini sallardı. Beşikte iken konuşmaya başladı.

Cebrâîl aleyhisselâmın, ilk gelerek, Peygamber olduğunu bildirmesi ve hicrette Mekke şehrindeki mağaradan çıkması ve Medîne-i münevverenin Kubâ köyüne ayak basması ve Mekke’yi fetih için Medîne’den çıkması ve vefatı, hep pazartesi günü olmuştur.

Mevlânâ Abdürrahmân Câmî hazretleri Şevâhid-ün Nübüvve isimli kitabında, Resulullah efendimizin doğum zamanındaki hadiseleri şöyle nakletmektedir:

“Resûlullah efendimizin annesi hazret-i Âmine, doğum zamanında gördüklerini şöyle anlatır:
O hazretin doğacağı sırada evde yalnızdım. Abdülmuttalib Beytüllahı tavaf etmeye gitmişti. Abdullah dört ay önce Medîne’de vefat etmiş ve orada defnedilmişti. Evin tavanı tarafından büyük bir şey indiğini hissettim ve beni bir korku kapladı. O anda bir ak kuşun kanadıyla beni sıvazladığını hissettim ve böylece korkum dağıldı. Sonra bana süt gibi beyaz bir şerbet verdiler. Çok susamıştım. Aldım, bu şerbeti içtim. Uzun boylu küçük yüzlü hatunlar gördüm. Abd-i Menâfın kızlarına benziyorlardı. Etrafımda duruyorlardı. Gökten yere kadar uzanmış beyaz ipekten bir örtü gördüm. Birisinin; ‘Onu insanların gözünden gizliyoruz’ dediğini işittim. Bir bölük kuşlar gördüm ki gagaları zümrütten, kanatları yakuttan idi. O sırada gözümden perde kaldırıldı. Doğudan batıya kadar yeryüzünü gördüm. Biri doğuda, biri batıda, biri de Kâbe’nin damı üzerinde üç âlem, sancak gördüm. Sonra çok hatunlar gelip çevremde oturdular. Muhammed aleyhisselâm doğar doğmaz başını secdeye koydu. Parmağını semaya kaldırdı. Sonra bir bulut indi ve onu kaldırıp götürdü. Baktım yerde göremedim. Gözden kaybolmuştu. Sonra; ‘Muhammed’i bütün âlemde dolaştırınız. Bütün mahlûkât Onu ismiyle, suretiyle ve sıfatıyla tanısın, bilsin’ diye bir ses işittim. O bulut bir anda O’nu geri getirdi. O’nu beyaz bir yün içine sarmışlardı. Sardıkları kundak sütten ak, ipekten yumuşak idi...”

Abdülmuttalib’in kızı Safiyye Hâtun da şöyle anlatıyor:
“Muhammed aleyhisselâm doğduğu sırada hazret-i Âmine’nin ebesi idim. Muhammed aleyhisselâmın nuru, lambanın ışığını bastırıyordu. O gece altı alâmet gördüm. Birincisi, doğar doğmaz secde etti. İkincisi, başını kaldırıp, fasîh bir lisânla ‘Lâ ilâhe illallah innî Resûlullah’ dedi. Üçüncüsü, Onun nuruyla ev çok aydınlandı. Dördüncüsü, doğduktan sonra yıkamak istediğimde; ‘Zahmet etme, biz Onu yıkadık’ diye bir ses işittim. Beşincisi, oğlan mıdır, kız mıdır diye merak ettim. Göbeği kesilmiş ve sünnet edilmiş gördüm. Altıncısı, istedim ki O’nu kundağa sarayım. Sırtında mühr-i nübüvveti gördüm. İki küreği ortasında ‘Lâ ilâhe illallah Muhammedün Resûlullah’ yazılı idi...” / www.osmanunlu.com