Hep zamanın çok çabuk geçtiğinden bahseder dururuz. Evet zaman çabuk geçiyor. Yıllar neredeyse göz açıp kapayıncaya kadar akıp gidiyor. Depremin üzerinden de koskoca 14 yıl geçti.  

Depremde yakınlarını kaybedenlerin acısı ise hala ilk günkü tazeliğini koruyor. Giden canların hiç biri unutulmadı.

Depremi hasarsız, kayıpsız atlatanlar ise o geceye hiç hatırlamak istemiyor. Unutmak istiyor.

Şöyle bir bakıyorum da insanların büyük kısmı depremi ağzına bile almak istemiyor. Konuşmaktan kaçıyor. Bir daha yaşamamak istiyor.

Zaman zaman deprem haberleri duyduğumuzda, şöyle bir yaşadıklarımız aklımıza geliyor ama hemen konuyu değiştiriyoruz.

Sanki hiç deprem yaşamamışız gibi, sanki bir daha hiç yaşamayacakmışız gibi.

Ancak bizler ne kadar uzak durmaya, unutmaya çalışırsak çalışalım, deprem kendini hiç unutturmuyor.

Başka şehirlerde, başka ülkelerde sık sık yaşanan depremler, bizi hep o unutmak istediğimiz geceye götürüyor.

Ve aradan geçen zaman, yeni bir depremin her an kapımızı bir kez daha çalabileceği endişesini artırıyor.

Hafızalarımızdan sildiğimizde ya da konuşmadığımızda deprem gerçeğinin değişebileceğini umuyoruz belki de.

Ta ki tekrar yüzleşinceye kadar, unutmak en iyi ilaçtır diyerek kendimizi kandırıyoruz.

Bu şehir 17 Ağustos sabahı büyük bir enkaz yığınıydı. Giden canlar, feryatlar, yıkılan binalar, çaresizlik ve korku kelimelerle anlatılacak gibi değildi.

Ağır aksak da olsa artık Sakarya kendini toparladı diyebiliriz. Hasarlı konutlarla ilgili sıkıntı devam etse de yaralar büyük ölçüde sarıldı. Yeni yapılaşmada yeni standartlar insanın içini az da olsa rahatlatıyor.

Ancak deprem bu. Ne zaman ve ne şiddette geleceği hiç belli değil. O yüzden şehir olarak bu gerçeği hiçbir zaman unutmamalı ve tedbiri elden bırakmamalıyız.