Ayhan Sefer Üstün, Kanal 24 TV’de katıldığı canlı yayında yaptığı açıklamada, Suriye’deki krize ve göçmenlerin durumlarına ilişkin önemli açıklamalarda bulundu. Üstün; “Suriye’deki krizin bu kadar uzun süreceğini biz de dünya da tahmin edemedik. Ancak bunun kabahati bizde değil. Burada halk Esed’e karşı ayaklandı, demokrasi istedi, insan hakları istedi, hukukun üstünlüğünün tesis edilmesini talep etti. Ancak Avrupa ve Amerika’nın umursamaz tavrı bu işin uzamasına sebebiyet verdi. Bundan sonrası için iş daha da kötüye gidiyor. Zaten muhaliflerin ellerinde Halep, Azez gibi belirli bölgeler kalmıştı. Halep’in düşmesi halinde 800-900 bine yakın yeni göçmenin ülkemize gelme ihtimali söz konusu olacak. Şu anda sınırımızın Suriye tarafında bulunan 35 bin göçmen geldi. Şu anda Kilis’te bekletiliyorlar. Orada yeni kamplar oluşturuluyor, bu kamplara yerleştiriyorlar” şeklinde konuştu.

“ABD’nin politikaları bölgeye zarar veriyor”

İnsanları kendi topraklarında öz vatanlarında barındırma konusunda Batı’nın duyarsız kaldığını ifade ederek Türkiye’nin açık kapı politikasına devam ettiğini vurgulayan Üstün; “Türkiye’nin bölgede öteden beri uçuşa yasak, güvenlikli bir bölge ihdas edilmesi noktasında bir talebi, iddiası vardı.  Gerekirse buralara şehirler kuralım, insanları kendi topraklarında öz vatanlarında barındıralım dedik. Ancak Batı bu duruma duyarsız kaldı. Acaba ölen Müslüman olduğu için mi umursamıyorlar? ‘Müslüman’ın medeniyeti harap oluyorsa bırakın biraz daha sürsün’ şeklinde bir yaklaşım sergiliyorlar. Bölgede şu anda insani bir dram söz konusu. Önceliğimiz imkanlar dahilinde göçmenleri kendi topraklarında, sınıra yakın bölgelerde, Türkiye’nin gölgesi altında güvenlikli bir alanda tutulması olmalıdır. Bu gerçekleşmediği takdirde elbette Ülkemiz açık kapı politikasını devam ettirecektir” dedi.

“Türkiye mülteci çocukları eğitiyor”

Barışı tahsis etme noktasında Türkiye’nin göç politikalarını yeniden belirlemek zorunda olduğunu hatırlatarak göç dalgasını fırsata çevirmek gerektiğini kaydeden Üstün; “Suriye’den gelen 2,5 milyon insanı Ülkemiz sınırları içerisinde barındırdığımızı düşünürsek Türkiye olarak göç politikalarımızı yeniden gözden geçirmek zorundayız. Bölgede huzur ortamı tesis edilse dahi en iyimser tabirle ancak yüzde 50’si Suriye’ye geri dönecek; yüzde 50’si yine burada kalacaktır. Öyleyse bu göçü iyi yönetmemiz, göçü adeta fırsata çevirmemiz gerekmektedir. Göçmen kamplarımızda çok güzel okullar tesis edilmiş durumda. Bakınız bugün Gaziantep’te sabahleyin Gaziantepli kardeşlerimizin çocukları okullarına giderken; öğleden sonra ise Suriyeli çocuklar okullarına gidiyorlar. İkili, dönüşümlü bir eğitim sağlanmış, Suriye’de okullaşma oranı %80’lerde seyrederken bizdeki okullaşma oranı yüzde 35’e çıkmış durumdadır. Suriye’de kalmış olsalardı bu eğitimi alamayacaklardı” diye konuştu.

“Göçmenleri kaynaştırabilirsek kazanırız”

Göçmenlerin entegrasyon sürecinde yasal adımlar atılması gerektiğine dikkat çekerek yeni bir vatandaşlık politikasının hayata geçirilmesi gerektiğinin altını çizen Üstün;  “Avrupa göçmenler için 3 milyar avro gönderecek. Bu paranın kısmı eğitim için ayrılırken bir kısmı ile kalıcı konut inşa edilecek. Bu süreçte Suriyelileri yeni iskân politikasına da tabii tutmamız, onların kendi kültürlerini bozmadan şehirlerden ziyade ilçe kenarlarında tesis edilecek yeni iskân alanları oluşturmamız lazım. Bunun dışında yeni vatandaşlık politikası geliştirmemiz ve bir kısmını vatandaş yapmamız, iş hayatına kazandırmamız lazım. Hem Türkiye vatandaşı hem Suriye vatandaşı olacakları, yarın orda barış tesis edildiğinde vatandaşlık haklarını kaybetmeyecekleri bir formülü hayata geçirebiliriz. Yavaş yavaş entegrasyon adımların atılması lazım. Zaten 100 yıl önce ortak kimliği ortak pasaportu taşıyorduk. Biz bu coğrafyada rahat etmek istiyorsak nüfusumuzun 100 milyonu devirmesi lazım. Hazır bizim toplumumuza uygun bir nüfus bulmuşken biz bu nüfusun uyumunu sağlayabilirsek, toplumla kaynaştırabilirsek göçü fırsata çevirebiliriz. Ama bunu yapamazsak komşularımızla, akrabalarımızla kötü olma ihtimalimiz de gözüküyor. Bu göçü iyi yönetmemiz, yeni politikalar geliştirmemiz ve yeni kurumlar kurmamız lazım. Sadece Türkiye’den değil, Afrika’dan gelecek göçmenlere karşı kendimizi hazırlamamız lazım. Türkiye’nin Dünya vatandaşlığına kendisini hazırlaması gerekiyor. Ancak bu şekilde Dünya devleti olunabilir” diye konuştu.

“AB sorunu görmezden geldi”

Avrupa’nın göçmen sorununa bakış açısının sadece ekonomik boyutuyla sınırlı kaldığını belirterek sorunun insani boyutunun rafa kaldırıldığını ifade eden Üstün; “Ne yazık ki bir sorun Avrupa’nın kapısına dayanmadığı sürece sorun teşkil etmiyor. Avrupa Suriyeli göçmenlerin akın akın Avrupa’ya gitmesiyle birlikte bu soruna ilgi göstermeye başladı. Göçmen sorunu özellikle Almanya’yı çok zorluyor. Çünkü Almanya bu noktada diğer ülkelere nazaran daha esnek davranıyor. Almanya katı, milliyetçi bir devlet olmasına rağmen bünyesinde 10 milyondan fazla yabancıyı barındırıyor. Türkiye’de Almanya gibi bir devlet olmak istiyorsa 10 milyon yabancıyı peyderpey nüfusuna katması gerekiyor. Avrupa şu anda bir refah toplumu haline gelmiş durumda. Bırakın göçmenlerden rahatsız olmayı kendi çocuklarının seslerinden dahi rahatsız oluyorlar. Böyle bir toplum yapısında da göçmenlere yer yok gibi gözüküyor. Türkiye ile de bu durumu engellemek adına diyalog sürecini başlatarak  ‘Az da olsa ekonomik olarak yardımcı olalım’ demeye başladılar” dedi.

“Kilis vicdanlarda altın madalyayı hak etmiştir”

Geçtiğimiz günlerde Kilis’i Nobel ödülüne aday göstermesine yönelik olarak göçmenlere kucak açan Kilis Halkının müthiş bir özveri ve fedakârlıkta bulunduğuna da değinen Üstün,  “Aslında Nobel Ödülü’ne Türkiye’yi, Türk milletini aday göstermek lazımdı. Eğer Türkiye’yi göstermiş olsaydık bu politik bir tavır gibi algılanırdı. Biz durumu biraz daha özele indirgeyerek Kilis’i aday gösterdik. Çünkü Kilis, 4 yıldan beri kendi nüfusu kadar göçmene evsahipliği yapıyor. Yine sınırın öbür tarafında da bekleyen de 10 binlerce insan var. Bir barış örneği gösterilecekse bu Kilis olmalıdır dedik. Herkes oralarda bomba atarken Kilis halkı canlarını da tehlikeye atarak yardım paketleri atıyorlar. Marifet iltifata tabidir. Bu durumun takdir edilmesi lazım. Sonuç alınır alınmaz bilinmez ama Kilis gönüllerde altın madalyayı hak etmiştir” diye konuştu.