Best Western Premier Otel’de düzenlenen toplantıya Büyükşehir Belediye Başkanı Zeki Toçoğlu, Sakaryaspor Başkanı Cevat Ekşi, Sakarya Müteahhitler Birliği Başkanı Murat Bayrak, SESKOB Başkanı Ali Yılmaz, Geyve Esnaf ve Sanatkârlar Odası Başkanı İsmail Bulur, Akyazı Ziraat Odası Başkanı Şener Bayraktar, Sakarya Eczacılar Odası Başkanı Orhan Yontar, Dörtyol Sanayi Çarşısı Güzelleştirme Derneği Başkanı İsmail Günay, Büyükşehir ve SASKİ bürokratları, muhtarlar, siyaset, spor, ticaret ve sağlık camialarından isimler katıldı.

"Altyapı olmazsa olmaz bir iştir"

Programın açılış konuşmasını yapan Başkan Toçoğlu, “Eğer bir şehrin altyapısı yoksa üstyapısına yapacağınız bütün yatırımlar çok kısa vadede yeni yeni sorunlar doğurur. Siyasetle uğraşanlar bilirler ki altyapıya yatırım yapmak kolay bir iş değildir. Siz musluğunuzu açtığınızda suyun aktığını görülür ama o suyun musluğa gelene kadar hangi aşamalardan geçtiğini çok bilinmez. Atıksularımızı kanalizasyonlara bırakırız, bunların akıbetleri konusunda çok bilgimiz olmaz. Görünmeyen şeyler oldukları için vatandaşların zihninde de çok yer etmez. O nedenle altyapıya yatırım yapmak risklidir ve cesaret isteyen bir iştir ama olmazsa da olmaz bir iştir. Bugün gerekli olduğunu düşündüğümüz işleri yapmanın huzuruyla karşınızdayız. Sakarya’da şu anda belki de Türkiye’nin çoğu yerinde olmayacak şekilde su çeşmeden içiliyor. Çok ciddi yatırımlarla bu noktalara geldik. Sadece içmesuyuna değil yağmursuyuna da ciddi yatırımlar yaptık. Sakarya’da çok ciddi yağışlarda dahi büyük sıkıntılar çekmiyoruz. Biz göreve gelir gelmez Geyve, Alifuatpaşa ve Pamukova’nın atıksularını arıtacak bir tesis inşa ettik. Kocaali ve Karasu’da da ayrı ayrı atıksu arıtma tesisleri inşa ettik. Bugün sularımızı arıttıktan sonra doğaya bırakıyoruz. Canlılara hiçbir zarar vermeden bu işi yönetmeye çalışıyoruz. Biz bunu bir belediyecilik anlayışı olarak benimsedik ve bu doğrultuda yatırımlar yaptık. Sapanca Gölü’ne alternatifte geliştirdik. Akçay Barajı’nda artık sona gelmek üzereyiz. Bunlar geleceğimiz için çok önemli yatırımlar. Çünkü geleceğin en önemli sorunu su olacak. Su açısından fakir bir ülke olduğumuz için bu yatırımların ne kadar önemli olduğunu ileride göreceğiz” açıklamalarında bulundu.

"Vicdani ve ahlaki bir sorumluluk"

Dr. Rüstem Keleş ise, “İçinde yaşadığımız dünyada su ve çevre meseleleri küresel bir sorun haline gelmiş durumda. Dünya ölçeğindeki bütün kurumlar bu meseleleri gündemlerinin baş maddesi haline getirdiler. Geçtiğimiz yıl Dünya Ekonomik Forumu’nun en önemli 3 konusundan birisi su krizi konusuydu. Nüfus, tüketim ve insanların beklentileri arttı. Çevre sorunu önümüzde ciddi bir şekilde çözülmesi gereken bir sorun olarak duruyor. İnsanoğlu hırslarına kapılmasa, çevreye ve başka insanlara zarar vermeme hedefiyle hareket etse, insanlara ve bütün yaratılmışlara yetecek kadar tatlı su var ama buna riayet edilmediği için dünyanın önemli bir kısmı su kriziyle boğuşuyor. Uluslararası veriler dikkate alındığında 2040 yılına kadar Türkiye coğrafyasını da ciddi bir su krizi bekliyor. Sakarya olarak bizler de bu sorundan müstakil değiliz. Altyapıya yapılan yatırımlar siyasi iradenin çok büyük bir vicdani ve ahlaki sorumluluk taşıdığını, ciddi bir siyasi risk aldığını gösteriyor” dedi.

"SASKİ’ye özgü yönetim modeli"

Deprem sonrası yapılan yatırımların şehrin gelişimine uygun bir altyapı sistemi oluşturmadığını belirten Dr. Rüstem Keleş, “Bu tablo karşısında ya geçici önlemlerle günü idare etmek ya da cesur ve kararlı davranmak gerekiyordu. Altyapı denilen şey şehrin kazılması, insanların rahatsız edilmesi ve ulaşımın aksamasına neden oluyor. Bütün bu riskleri göğüslemek işin arkasında siyasi irade gerektiriyordu. Başkanımız bunu yaptı ve bize gerekli talimatları verdi. Bizler de analizlerimizi yaparak planlarımızı hazırladık. Kurumumuzu uzman bir kuruluş olarak yapılandırdık. Yıllar önce stratejik planlarımızda ortaya koyduğumuz baraj ve HES gibi projeleri hayata geçirdik. SASKİ’ye özgü bir model oluşturduk. Bugün SASKİ Genel Müdürlüğü olarak hangi yatırımı yapıyorsak, hangi projeyi geliştiriyorsak, mutlaka bir mantığı vardır, bir mühendislik dayanağı vardır, bir analize dayanıyordur ve mutlaka bu yatırım bir gün bundan sonra yapılacak yatırımın altlığını oluşturuyordur” ifadelerini kullandı.

"Türkiye’de kayıp kaçak oranı yüzde 50"

Keleş son olarak şu ifadeleri kullandı: “2009’da Erenler’de yüzde 78 içmesuyu kayıp kaçağı vardı. Sapanca Gölü’nden aldığımız 100 birim suyu elektrik harcayarak arıtma tesisine getirip orada arıtıyorduk. Musluklara gidene kadar suyun 78 birimi toprağa gidiyordu. Bu oran Serdivan’da yüzde 70, Adapazarı’nda yüzde 65’ti. Biz tüm riskleri alarak Erenler, Serdivan, Adapazarı ve diğer ilçelerde çok tepkiler gelmesine rağmen yaptığımız çalışmaların hepsine değdi. Böylece kayıp kaçak oranını Erenler’de yüzde 40’a, Serdivan’da yüzde 30’a, Adapazarı’nda yüzde 40’a çektik. Şehir ortalamamız yüzde 36. Daha atmamız gereken adımlar var. Türkiye’de şebekelere 7 milyar metreküp su veriliyor. Ülke genelinde kayıp kaçak oranı yüzde 50 civarında. Her sene 3,5 milyar metreküp su toprağa gidiyor. Bu her yıl 3 Melen Barajı, 15 Ballıkaya Barajı kadar suyun toprağa verilmesi demek. Biz önümüzdeki dönemlerde çalışmalarımızı tamamlayarak kayıp kaçak oranlarını gelişmiş ülkelerde olduğu gibi yüzde 25’lere çekmeyi hedefliyoruz. Dünyanın en çok konuştuğu konulardan birisi endokrin bozucular. Eskiden banyolarımızda kil, kül ya da zeytinyağlı sabunla çamaşırlarımızı yıkardık ama bugün kullanılan kozmetik ürünler, şampuanlar ve ilaçlar atıksu vasıtasıyla müthiş bir şekilde çevreye karışıyor. Bunlarda döngü olarak içmesuyunu etkiliyor. Şu anda dünyanın en önemli sorunlarından birisidir bu. Geçtiğimiz sene bu konuyla ilgili bir proje yaparak suyumuzu analiz ettirdik. Allah’a şükür bu konuda da suyumuzda bir sorun yok. Haberlerde musluk sularında mikro plastiklerin olduğuna dair haberler çıktı. Bununla ilgili de vatandaşlarımıza verdiğimiz suda en ufak bir sorun yok. Sakarya Üniversitesi’nde çocuklar üzerinde ishal nedenleriyle alakalı bir çalışma yapıldı. Pet şişe ve damacana su içen çocuklarda ishal şiddeti daha yüksek çıktı. Şehir şebekesinden kullanılan içmesuyunda ise ishal şiddeti çok daha düşük düzeyde tespit edildi.”