35 Sivil Toplum Kuruluşunun ortaklaşa düzenlediği basın açıklamasında; "Haktan, adaletten ve Katar’dan asla vaz geçmeyeceğiz. Başını Suudi Arabistan’ın çektiği ve Mısır ile Birleşik Arap Emirlikleri ve dört diğer ülke Katar ile olan tüm diplomatik ilişkilerini askıya aldıklarını ve bunun haricinde siyasi sosyal ve ekonomik diğer ilişkileri ed dondurdukları açıklamasıyla başlayan ve ülkemizde Katar krizi diye anılan olaylar zinciri tüm coğrafyamız ile beraber adeta dünyada tek gündem oldu. Bu ülkeler sebep olarak ise Katar’ın bazı terör örgütlerine destek verdiğini ve İran ile olan ilişkilerini ileri sürdüler. Terör örgütü olarak niteledikleri ise barışçıl eylemler ve tutumu ile öne çıkan İhvanı Müslimin’i öne çıkardılar. Bu anlamda 2013 yılında kanlı bir darbe ile Muhammed Mursi hükümetini devirerek iktidarı ele geçiren Sisi cuntasının Suudi Arabistan’a olan desteği ise manidardı. Ortadoğu’lu hakkaniyetli yorum yapan analistlere göre ise asıl sebep Katar’ın uzun zamandır devam eden bağımsız ve özgün dış politikaları ve bu politikalardan neşet eden siyasal tutumu idi. Bu noktada Oxford Üniversitesi Öğretim Görevlisi ve Körfez ülkeleri uzmanı Dr. Cemal Abdullah şöyle söylüyor: 'Körfez İşbirliği Konseyi üyesi ülkelerin şu anki durumuna baktığımızda 6 farklı ülkenin 6 farklı dış politikasını görüyoruz. 1995'te Katar Emiri olan Şeyh Hamid Bin Halife Al Sani, Katar'ı Suudi Arabistan'ın şemsiyesi altından çıkarmaya karar verdi ve siyasetini bu yönde belirledi. Şu an körfeze baktığımızda, bağımsız bir dış politikası olan Katar'ın uluslararası arenada özgün duruşunu görebiliyoruz' Ayrıca Katar’ın Ortadoğu’daki İslamcı hareketler ile olan bağına bakıldığında Katar son dönemde Hamas liderlerine ev sahipliği yaptığı gibi ayrıca Müslüman Alimler Birliği Başkanı Yusuf El Karadavi’ye de ev sahipliği yapıyor. Arap baharı diye bilinen Ortadoğu intifadaları 2011 yılından bu yana bilhassa bu coğrafyada en azından halkın nazarında önemli değişikler yaptı ve ufuklar açtı. On yıllardır diktatörlüklerin baskısı altında yaşayan insanlar sadece “özgürlükleri” için ayağa kalktılar ve diktatörlüklere korku salmaya başladılar. Tunus, Libya gibi ülkelerin ardından Mısır’daki gelişmeler özellikle Batı dünyasının da tavır değiştirmesine ve tamamen diktatörlüklere destek olan bir politika içerisine girdiklerini gösterdi. Son olarak ABD Başkanı’nın Sisi ve cuntası hakkında sarf ettiği övgü dolu sözler de bunun kanıtı olarak görülebilir. Ardından Suriye’de Batı’nın ve Rusya’nın bilerek ve isteyerek içine soktukları çıkmazın amacı İslami direniş örgütlerinin uzun vadede güçlerinin tükeneceğine yönelik bir politikaydı fakat Türkiye ile beraber Katar’ın bu anlamda Suriye halkına verdiği destekten vazgeçmemeleri onların tahmin edemediği bir durumdu. NATO üyesi bir ülke olan Türkiye ile olan ilişkilerinde de sürekli ikircikli ve haince politikalara devam eden Batı; Katar ablukası ile şimdi Türkiye’nin can damarlarından birini  kesmek istiyor olmalı ki ilk açıklamayı yapan ülkeler bir de kendilerince zararlı gördükleri Karadavi gibi isimlerin de olduğu 59 kişi ile 12 Sivil Toplum kuruluşunun yer aldığı bir liste yayınladılar ve bunun Uluslararası planda uygulanabilirliği için harekete geçtiler. Fakat başta ablukanın hedefindeki Katar Hükümeti olmak üzere Türkiye Hükümeti ve diğer müslüman halklar geri adım atmadılar ve işbirlikçi altı Arap ülkesi ile beraber Batı’ya da adeta rest çektiler. Bu sırada Türkiye’nin asker gönderme kararı alması ve bunu uygulamaya koyması da Katar ablukasının kırılması ve İslam dünyasının morali açısından çok önemliydi. İşgal ettikleri topraklarda her türlü baskı işkence ve katliam yapmaktan geri durmayan Batı’ya karşı el pençe duran onların her dediklerini harfiyyen yerine getiren işbirlikçi tüm diktatörleri kınıyoruz. Zalimlerden yana olmak zalimlerle birlikte olmak onlarla birlikte müslüman ülkelerin ablukayı alınmasına ortak olmak hatta başı çekmek müslüman ahlakına kimliğine sığmayacağı gibi insan onuruna da yakışacak tutumlar değildir" ifadelerine yer verildi.