İnsanoğlunun tuhaf bir huyu var. Bir şey elindeyken, onun kıymetini asla bilmez.Ancak onu kaybettikten sonra bazı şeylerin farkına varır, sonra da tekrar nasıl sahip olacağının hesaplarını yapmakla vaktini geçirir.Bu her zaman böyle olmuştur. Sahip oldukl

İnsanoğlunun tuhaf bir huyu var. Bir şey elindeyken, onun kıymetini asla bilmez.

Ancak onu kaybettikten sonra bazı şeylerin farkına varır, sonra da tekrar nasıl sahip olacağının hesaplarını yapmakla vaktini geçirir.

Bu her zaman böyle olmuştur. Sahip olduklarımızı hiç kaybetmeyeceğimiz, onlar hiç tükenmeyecek düşüncesiyle yaşadığımız için, gün gelip de gerçekle yüzleştiğimizde ne yapacağımızı şaşırır kalırız.

O gün geldiğinde kolumuz kanadımız kırılır, keşkeleri ve pişmanlıklarımızı anlatır dururuz. Kel ölür sırma saçlı olur, kör ölür badem gözlü olur misali.

Şimdi de bu durumdayız işte. Ama gerçekle tam anlamıyla yüzleşmek için 3 ayımız daha var.

Mayıs ayının ortalarında, Sapanca Gölünün neredeyse suyunun büyük bir bölümü yok olduğunda artık ne yapsak fayda etmeyecek.

Uzun yıllardır problem olan gölden su çekilmesi konusu, hiç bu kadar ciddi dillendirilmemişti. Çünkü, o zaman gölde hala su vardı.

Zannettik ki gölün o suyu hiç bitmeyecek. Ama öyle olmadı maalesef.
Artık göldeki su seviyesi o kadar azaldı ki, tarihi kalıntılar gün yüzüne çıkmaya başladı.

Hep anlatırlar, gölün bulunduğu alanda bir köy olduğunu ve eski yıllarda gölün ortasından bir minarenin yükseldiğini.

Galiba çok yakında o minareyi yeniden göreceğiz.

Su fabrikaları, TÜPRAŞ, Yuvacık barajı derken, kış mevsiminin bu yıl her zamankinden daha kurak gitmesi de Sapanca Gölü’nün can çekişmesine neden oluyor.

Kim bilir belki de ilahi adalet tecelli ediyor.

Sapanca Gölü’nü nimet bilme, mis gibi suyuna sahip çıkma, onu hoyratça kullan, her önüne gelene istediği gibi ve istediği kadar kullandır, sonra da yağmur yağmasını bekle.

Günümüzde her şeyi para olarak gören insanoğluna büyük bir cezadır bu. Hadi bakalım, milyonlarca liraya sattığınız içme suyunuzu, şimdi aynı parayla geri alın bakalım da görelim.

Ve yetkililer…

Hala hiçbir yetkilinin sesini duyamadık. Sapanca Gölü’nün kurtarılması için yapılması gerekenleri hiç kimse konuşmadı henüz.

Hiç kimse bu konuda bir fikir ya da proje sunmadı.

Harekete geçmek için gölün tamamen kurumasını bekliyorlar galiba.

 

Yazıyı, şu meşhur Kızılderili atasözüyle bitirmek istiyorum; “Son ırmak kuruduğunda, son ağaç yok olduğunda, son balık öldüğünde; beyaz adam paranın yenmeyen birşey olduğunu anlayacak.”