SETA Ekonomi Direktörü Doç.Dr. Sadık Ünay, Küresel sistemdeki kırılmalar, krizler ve çöküşler yerleşik yönetim anlayışlarını sarsıp yeni yaklaşımların yeşermesi için uygun ortam sağlayan konjonktürler olduğunu belirtti.

Ünay “2008 yılında ABD finans piyasalarında patlak veren ve kısa sürede yaygınlık kazanan küresel ekonomik krizin de dünya ekonomisi üzerinde benzer bir transformasyon etkisi uyandırdı. Krizin derinliği ve yayılma potansiyeli anlaşıldıkça makroekonomik yönetişim ve merkez bankacılığı ile ilgili neoliberal paradigmanın temel varsayımları tartışmaya açıldı. Ulusal ekonomi yönetimleri ve merkez bankaları açısından bakıldığında küresel krizden alınan kimi politika derslerinin kriz sonrasında finansal regülasyon ve ekonomik büyümenin desteklenmesi gibi alanlarda korunmaya çalışıldığı gözleniyor.  Özellikle yükselen ekonomilerin yönetişim yapıları ve merkez bankaları para ve maliye politikalarını tasarlarken oldukça yenilikçi araçlar ve yaklaşımlar geliştirme yoluna gittiler. Bu anlamda “Kalkınmacı Merkez Bankacılığı” olarak adlandırılabilecek ve ekonomik büyümeyi, istihdamı, yatırımı, finansal istikrarı ve yapısal dönüşümü aynı anda önemseyen yeni bir damar ortaya çıkmaya başladı” dedi.

Amerikan Merkezi Bankası (FED), Avrupa Merkez Bankası ve Japonya Merkez Bankası gibi kuruluşlar krizden çıkış sürecini hızlandırmak ve krizin etkilerini minizimize etmek için farklı enstrümanlar kullanadığını belirten Ünay, Finansal küreselleşme sürecinin ve gelişmiş piyasalar arasında artan entegrasyonun doğal bir yansıması olarak da önde gelen merkez bankaları, ekonomi yönetim mimarileri içinde “pilot organizasyon” olarak giderek öne çıktığını belirtti.

Ekonomi bakanlıkları, sanayi-ticaret otoriteleri yanında ekonomik stratejinin hem finansal hem de reel sektörle ilgili en kritik kararlarını alan Merkez Bankaları artık küresel ekonomik kamuoyunun odak noktası haline geldiğini belirten Doç.Dr. Sadık Ünay “Küresel piyasalarda artan akışkanlık yanında önde gelen ekonomiler arasında yoğunlaşan kur savaşları ve baştapetrol olmak üzere meta fiyatlarındaki istikrarsızlık bu durumu daha da güçlendiriyor. Küresel ekonomik krize kadar dünyada merkez bankacılığına yönelik geçerli tek paradigma olarak görülen ve Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankasının (TCMB) da halen bağlı kalmakta ısrar ettiği neoliberal yaklaşımın temel özellikleri; Enflasyonla mücadele konusuna diğer tüm ekonomik hedefleri dışarıda bırakacak şekilde odaklanma; Para politikası konusunda kredi dağıtımı gibi daha doğrudan finansal teknikler yerine kısa vadeli faiz oranlarını belirleme gibi daha dolaylı teknikleri kullanma eğilimidir” diye konuştu.

“Kalkınmacı Merkez Bankası örnekleri; Arjantin ve Bangledeş”

2000’li yılların başında Türkiye ile eşzamanlı olarak yaşadığı ekonomik krizden bu yana makroekonomik yönetişim alanında cesur reform adımları atan Arjantin, örneğini veren SETA Ekonomi Direktörü Sadık Ünay “2012 yılında Arjantin Parlamentosu tarafından onaylanan yeni bir yasa ile Arjantin Merkez Bankasının görev tanımı yeniden belirlendi. Neoliberal yaklaşıma zıt bir mantıkla kaleme alınan yeni yasa, Arjantin Merkez Bankasının görev tanımı ve amaçlarını finansal istikrar, parasal istikrar, ekonomik büyüme, sosyal adalet ve istihdam politikalarını içine alacak şekilde genişletti” şeklinde konuşan Ünay sözlerine şöyle devam etti; “Bankasına kalkınmacı bir mantıkla uzun-vadeli üretime dönük projeleri finanse eden bankalara fon aktarma yetkisinin verilmesi bu yetki ile özellikle imalat sanayiinde fon sıkıntısı çektiklerinden dolayı yatırımlarını büyütemeyen KOBİ’lerin desteklenmesi, tarımdaki girişimlerin büyütülmesi ve uluslararası piyasalara açılmalarının kolaylaştırılması hedeflendi. Tahmin edilebileceği gibi, bu reform yasası neoliberal çevreler tarafından sert bir şekilde eleştirildi ve Arjantin Merkez Bankasının ‘bağımsızlığını kaybedip hükümetin boyunduruğuna girdiği’ yorumları yapıldı. Söz konusu yorumların Türkiye’de Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın çıkışları üzerine uluslararası çevrelerden verilen tepkilerle benzerlik gösterdiğini, ancak izleyen dönemde sert biçimde eleştirilen Arjantin’de ne iddia edildiği gibi dev bütçe açıkları ortaya çıktı; ne enflasyon fırladı; ne de büyük çaplı sermaye çıkışları yaşandı. Arjantin’e benzer şekilde Bangladeş’te de Merkez Bankası yasasıyla aynı uygulamaların gerçekleştirildi.”

“Kalkınmacı merkez bankacılığı Türkiye için ihtiyaçtır”

Küresel ekonomik kriz öncesinde dünyada tek geçer akçe olarak görülen neoliberal merkez bankacılığı yaklaşımı ve onun enflasyon kontrolüönceliğinin, kriz sonrasında gerek gelişmiş gerekse gelişmekte olan ülkelerde artan oranda sorgulanığını belirten Ünay, Ülkelerin kendi sosyal ve ekonomik ihtiyaçları bağlamında şekillenen yeni ve daha geniş kapsamlı merkez bankacılığı çerçeveleri ortaya çıkacağını söyledi.

Sadık Ünay, Türkiye ekonomisi ve Merkez Bankasındaki gelişmeleri değerlendirirken Gezi Parkı eylemleri ve 17-25 Aralık süreçlerinin ekonomiye olam etkisine dikkat çekti. Ünay, Türkiye ekonomisi, özellikle Gezi Parkı Eylemleri ve 17-25 Aralık süreçlerini izleyen dönemde TCMB’nin telaşla yaptığı faiz artırımları sonucu büyüme ivmesini nispeten kaybedip yüzde 3-4 arasında bir büyüme oranına çakılı kaldı. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ısrarla vurgu yaptığı faiz indirimleri, ekonomik dinamizmin yeniden kazanılması ve yatırım-üretim ortamının canlandırılması için hayati bir önem arzettiğini, doğru zamanlama ile yapıldığında bu faiz indirimleri makroekonomik ve finansal istikrar öncelikleri ile de çelişkili olmadığını, Erdoğan’ın merkez bankacılığı yaklaşımı yükselen ekonomilerde giderek öne çıkan ve ekonomik büyüme, istihdam, yatırım, rekabetçilik, sosyal adalet gibi konuları da kapsayan yeni nesil merkez bankacılığı anlayışına daha yakın bir yerde durduğunu vurguladı.