Sakarya Şube Başkanı Murat Mengen’in ev sahipliğinde gerçekleştirilen değerlendirme toplantısına, şube başkanları da katıldı.
Mengen toplantıda yaptığı konuşmada, “İzleme ve Değerlendirme Raporunu, eğitimin mevcut halinin fotoğrafını çekmek, yatırım yapılması gereken ve iyileştirilmeye açık alanları tespit etmek amacıyla hazırladık. Eğer eğitimde mevcut durumun fotoğrafı çekilmezse, ondan sonra atılacak adımlar stratejik ve sağlıklı olmayabilir.

‘Eğitime Bakış 2016: İzleme ve Değerlendirme Raporu, Türkiye’de eğitimle ilgili hemen hemen bütün göstergeleri içeren, farklı açılardan değerlendiren, her birine yönelik analizlere yer verilen ve bu yönleriyle bu alanda bugüne kadar hazırlanmış en kapsamlı çalışmadır.
Raporda; Okullaşma oranındaki büyüme, zorunlu olmasına rağmen eğitim dışında kalan çocuklarımızın durumu, mesleki eğitimdeki oransal gelişmeler, özel öğretim kurumlarının sayısal artışı, açık öğretimde öğrenci sayısında artış ve sebepleri, eğitim düzeyi ile iş gücüne katılım arasındaki oransal ilişki ve bunun ekonomik kazanca yansıması, sınıf mevcutlarındaki değişimin geçen dönemler ve OECD ortalamasına göre geldiği seviye, ihtiyaç duyulan derslik sayısı, öğretmen dağılımındaki dengesizliğin sebep ve sonuçları, öğretmen atama ve yer değiştirmelerinde gözlenen sıkıntıların risk analizi, ivedilikle ihtiyaç duyulan öğretmen atamaları, öğretmen açığının giderilmesi için öneriler, ortaöğretimdeki öğrenci devamsızlığı, sınıf tekrarı, mezuniyet oranları, yükseköğrenime geçişte fırsat eşitsizliği, öğrenci başına yapılan harcamalar’ gibi birçok konunun yer alıyor” dedi.

“Okullaşma oranında ciddi artış, mesleki eğitimde ilerleme var”
Eğitimde fiziki anlamda ciddi bir iyileşmenin söz konusu olduğuna dikkat çeken Eğitim-Bir Sen Şube Başkanı Murat Mengen, “Bunu göz ardı edemeyiz. Rapora baktığımızda okullaşma oranında ciddi bir artış, mesleki eğitimde ilerleme söz konusudur. Mesleki eğitim Türkiye’de en çok tartışılan konulardan biridir. Antidemokratik süreçlerde, özellikle din alanında yapılan bazı mühendislikler, postmodern darbe sonrası Türkiye’nin gündemine oturan katsayı uygulaması mesleki eğitimi baltalamıştır. Adaletsizliğin ortadan kaldırılmasıyla mesleki eğitimde ilerleme meydana gelmiştir.

Türkiye’de son yıllarda bütün eğitim kademelerinde okullaşma oranlarında kayda değer bir büyüme kaydedilmiştir. 2015-2016 eğitim öğretim yılında, ilkokul çağını kapsayan 6-9 yaş grubunda yüzde 98,81, ortaokul çağını kapsayan 10-13 yaş grubunda ise yüzde 99,05 net okullaşma oranlarına ulaşıldığı görülmektedir” şeklinde konuştu.

Özel öğretim kurumlarının sayısı artıyor”
“Okul öncesinden ortaöğretime tüm kademeler göz önünde bulundurulduğunda, 1990 yılında 157 bin civarında olan özel öğretim kurumu öğrenci sayısının, 2000 yılında 272 bine, 2010 yılında 498 bine, 2015 yılında ise 1 milyon 174 bine çıkmıştır” diyen Mengen, “Oransal olarak bakıldığında özel öğretim kurumlarına devam eden öğrencilerin, açık öğretim öğrencileri dâhil, tüm öğrenciler içerisindeki payı 1990 yılında yüzde 1,5 civarında iken, 2000 yılında yüzde 2,1’e, 2010 yılında yüzde 3,0’a, 2015 yılında ise yüzde 6,7’ye yükselmiştir. Bu artışta son süreçteki teşvikin etkili olduğunu düşünüyorum. Özellikle dershane dönüşümünden sonra özel öğretim kurumlarının sayısında bir artış söz konusudur. 2015-2016 eğitim-öğretim yılında dershanelerden dönüşen toplam bin 205 temel lise bulunuyor. Bu kurumlarda toplam 22 bin 67 öğretmenin çalışıyor  ve 182 bin 876 öğrencinin eğitim görüyor.  Temel liselerin tüm özel öğretim kurumları içerisindeki payı yüzde 41; Temel liselerdeki öğrencilerin özel öğretim kurumlarına giden tüm öğrenciler içerisindeki payı % 39, Temel liselerde çalışan öğretmenlerin özel öğretim kurumlarında çalışan tüm öğretmenler içerisindeki payı ise yüzde 38 civarındadır.

Söz konusu eğitim-öğretim yılında temel liselere devam eden öğrencilerin sınıflara göre dağılımı incelendiğinde oldukça çarpıcı bir tablo ortaya çıkmaktadır. İlgili yönetmelikte temel liselerin her sınıf düzeyinde kayıtlı öğrenci sayısının toplam kontenjanın yüzde 40’ını geçemeyeceği belirtilmiş olmasına rağmen, 12. sınıfa devam eden öğrenci sayısı, toplam kayıtlı öğrencilerin yüzde 58’ine denk düşmektedir. Başka bir ifadeyle, temel liseye kayıtlı öğrencilerin yaklaşık beşte üçü 12. sınıf öğrencisidir.

Lise son sınıflarının okullarda kurs merkezi olarak öğrencilerin bu ihtiyacını karşılayacak şekilde yapılandırılmasının soruna bir çözüm olabileceğini düşünüyoruz.  “Milli Eğitim Bakanlığı, TEOG’da çeşitli aralıklarla sınav yaparak ve ortalamasını alarak bir başarı grafiğini ortaya çıkarmaya, bir kariyer planlamasına yol oluşturmaya çalışıyor. Bu sistem, üniversiteye geçişte, kademeler arası geçişte birbiri ile bütünleyici şekilde kurgulanırsa, bu tartışmaların önemli bir kısmını aşmış oluruz. Türkiye’nin önümüzde dönemdeki tartışmalarından biri yükseköğretime geçiş sistemi olacaktır” dedi. 

“Devamsızlık sorununa çözüm bulunmalıdır”
Mengen açıklamalarını şu şekilde sürdürdü; “Öğrenci devamsızlığıyla ilgili veriler, özellikle liselerde özürlü ya da özürsüz 21 gün ve üstü devamsızlık yapan öğrencilerin oranlarının yüksek olduğunu gösteriyor.  2014-2015 yılı verilerine göre, her 100 lise öğrencisinin yaklaşık 19’u 21 gün ve üzeri devamsızlık yapmıştır. Ortaokullarda her 100 öğrenciden 10’u; ilkokullarda ise her 100 öğrenciden 5’i 21 gün ve üstü devamsızlık yapmıştır. Ortaöğretimin 2012 yılından itibaren zorunlu eğitim kapsamına alınmasıyla bu kademede okullaşma oranlarının son yıllarda ciddi artış gösterdiğini, ancak, ortaöğretimi kapsayan 14-17 yaş grubundaki her 100 öğrenciden yaklaşık 15’inin eğitimine devam etmediğini, bu durumun, yeni politikaların geliştirilmesinin gerekliliğini ortaya koyuyor.


“Derslik ve öğretmen ihtiyacı giderilmelidir”
2015 yılında dersliklerin yaklaşık yüzde 16’sında ikili eğitim yapılıyor. Buna göre, sınıf mevcutları ve okullaşma oranları ile ilgili verilerin sabit kalması durumunda ilk ve ortaokullarda ikili eğitim uygulamasına son verebilmek için yaklaşık 60 bin derslik ihtiyacı vardır. 2015-2016 eğitim-öğretim yılı için, Türkiye genelinde ilköğretimdeki öğrencilerin yaklaşık yüzde 8’i; ortaöğretimdeki öğrencilerin yaklaşık yüzde 11’i taşımalı eğitim kapsamında merkez okullara taşınmaktadır.
2015 yılında 417 bin öğretmen adayının KPSS Eğitim Bilimleri Testi’ne girdiğini, atanamayan öğretmen adayları için alternatif çözüm önerilerinin geliştirilmesi gerekiyor.

Şubat 2016 atamaları sonrası oluşan duruma göre, yaklaşık 100 bin öğretmen ihtiyacı vardır. Öte yandan, kamu okullarında çalışan 40 bin civarında norm fazlası öğretmen bulunmaktadır. Bu durum, eğitimde fırsat eşitliği bağlamında ve kamu kaynaklarının etkin ve verimli kullanımı açısından son derece sorunludur. Aile bütünlüğünün korunması ve sağlık ihtiyaçlarının giderilmesi gibi haklar ihlâl edilmeden bu sorunun çözümüne yönelik adımlar atılmalıdır.
 
Açık öğretim lisesi sistemde başarısız öğrencilerin yönlendirildiği depo kurum haline geldi
Açık öğretimde (ortaokul ve lise) öğrenim gören toplam öğrenci sayısının 2007 yılından itibaren sürekli arttığını görüyoruz.
 2015 yılında toplam 1.874.210 açık öğretim öğrencisi bulunurken, bu öğrencilerin 1.536.135’inin açık lise öğrencisi, 338.075’inin ise açık öğretim ortaokulu öğrencisidir.
Ortaöğretimde, 2015 yılı başında açık öğretim öğrenci sayısının toplam öğrenci sayısına oranının yüzde 26,45’i bulduğunu, başka bir ifadeyle, her dört öğrenciden birinin açık ortaöğretim lisesine gittiğini görüyoruz..

Geçen yıl yapılan değişiklikle, TEOG yerleştirmelerinde herhangi bir örgün öğretim kurumuna yerleşemeyen öğrencilerin zorunlu olarak açık öğretim lisesine yerleştirildiğini, ayrıca, iki yıl üst üste sınıf tekrarı yapan lise öğrencilerinin de açık ortaöğretime kaydırıldığını biliyoruz, buna bağlı olarak, açık öğretim lisesinin, nitelikli bir alternatif olmaktan ziyade sistemde başarısız öğrencilerin yönlendirildiği depo kurum haline geldiğini söylersek yanlış olmaz.

Fırsat eşitsizliğinin en büyük gerekçesi öğretmen dağılımındaki dengesizlik”
Türkiye’de öğretmenlerin tecrübe açısından bölgelere ve illere göre dengesiz dağılımı, eğitimde fırsat eşitliği bağlamında endişe verici bir boyuta ulaştı.
Türkiye genelinde kamu çalışanı öğretmenlerin hizmet süresi ortalaması 11,7 yıl iken, Kuzeydoğu Anadolu, Ortadoğu Anadolu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinde sırasıyla 6,0, 6,7 ve 7,2’dir.
Öğretmen hizmet süresi ortalamasının en yüksek olduğu iller sırasıyla İzmir (15,6), Aydın (15,5), Karabük (14,9), Ankara (14,9), Yalova (14,8) ve Balıkesir (14,8) iken, en düşük olduğu iller sırasıyla Şırnak (1,8), Hakkâri (2,0), Ağrı (2,8), Muş (3,1) ve Bitlis’tir (3,9).
Yer değiştirme ile bulunduğu ilden ayrılanların büyük çoğunluğunu Güneydoğu, Ortadoğu ve Kuzeydoğu Anadolu bölgelerindeki öğretmenler oluşturmaktadır. İller arası yer değiştiren öğretmenlerin yaklaşık yüzde 52’si bu bölgelerdeki illerden ayrılmıştır. İller arası yer değiştirme ile ayrılan öğretmenlerin oranlarının yüksek olduğu doğu bölgelerinde ve sosyo-ekonomik gelişmişlik düzeyi düşük olan illerden ayrılan öğretmenlerin yerleri büyük oranda yeni atanan öğretmenlerle doldurulmaktadır. İlk atama ile atanan yeni öğretmenlerin yüzde 73’ü doğu bölgelerindeki illere atanmaktadır. Öğretmenlerin dezavantajlı bölgelerde ve okullarda uzun süreli çalışmasını teşvik edecek düzenlemeler yapılmalıdır.”