Geçtiğimiz hafta 17 Eylül’de acılar yine tazelendi.

Zira 17 Eylül 1961’de Demokrat Parti devri Başbakanı Adnan Menderes idam edilmişti.

Türkiye’nin Demokrasi hayatında “kara leke” olarak kalan bu olayın seneyi devriyesinde Adnan Menderes ile ilgili çok şeyler yazıldı çizildi.

Adnan Menderes ile ilgili yazılan “makaleleri” okurken Türkiye Gazetesi Takvim yaprağındaki bir yazı dikkatimi çekti.

Erzurum eski Milletvekili Rasim Cinisli’nin kaleme aldığı bu makale “devlet sırrının” ne anlama geldiğini anlamak ve anlatmak adına çok önemliydi.

Belki bildiğiniz bir konudur.

Ancak birilerinin özellikle de Can Dündar zihniyetindeki “vatan hainlerinin” bu “makaleyi” tekrar tekrar okumalarında da yarar var.

Nitekim rahmetli Adnan Menderes “ser verdi, sır vermedi.”

İşte “Devlet sırrı” başlıklı o “makale.”

Can Dündar zihniyetindeki “hainlere” ithaf olunur…!

***

“27 Mayıs 1960 ihtilâli ile kendimi siyasetin içinde buldum.

Ben, o yıllarda İstanbul Hukuk Fakültesi birinci sınıf öğrencisiydim.

1959 yılında kabaran siyasî tansiyon, 1960 yılında üniversiteleri kaynayan kazan hâline getirmişti.

Nümayişler yapılıyor, forumlar düzenleniyor, mitingler, yürüyüşler, boykotlar birbirini kovalıyordu.

Her gün bir senaryo sahneleniyor, DP iktidarı suçlanıyordu…!

***

Meselâ, deniliyordu ki;

- Üniversiteli öğrenciler toplu hâlde öldürülmüş, kıyma makinelerinde doğranmış, et kombinalarının buzhanelerinde saklanmış.

Buna benzer bir sürü şâyia o günün basınında manşet haber olabiliyordu. Bu ortam, bu gidiş, 27 Mayıs ihtilâlini hazırladı.

Demokrat Parti yöneticileri ve taraftarları ihtilâl yönetimince tutuklandı…!

***

Yassıada mahkemelerini davetiye sâhipleri izleyebilirdi.

İsteyenler, benim gibi o dönemde, “İrtibat bürosu” olarak kullanılan Dolmabahçe Câmii’nin önünde bir gün önceden kuyruğa girerler, sabaha kadar beklerlerdi.

Davetlilerden arta kalan yer varsa vapura alınarak Yassıada’ya götürülürdü.

Bu şartlarda 3-4 celse takip etme imkânı buldum…!

***

Bir celsede yine hâkim Başol, 10 yıl Başbakanlık yapmış Adnan Menderes’i azarlayarak sordu;

- Söyle, İskenderun’dan ve Mersin’den kayıklara yüklediğiniz silahları nereye gönderdiniz?

Merhum Menderes cevap verdi;

- Söyleyemem Reis beyefendi, devlet sırrıdır.

Hakim Başol öfkeyle ısrar etti;

- Taraftarlarınızı silahlandırmak, iç harp çıkarmak, karşı görüşte olanları sindirerek diktatör olmak istiyormuşsun, söyle, silahları nereye gönderdin?

İdamla yargılanan Menderes, yumuşak, zarif bir tevekkülle cevabını tekrarlıyordu;

- Devlet sırrıdır, söyleyemem Reis beyefendi…!

***

Kıbrıs’a diyemedi.

Yunan zulmüne karşı canlarını savunan;

- Kıbrıs Türk’üne gönderdik diyemedi.

O, devlet sırrını kahramanca korumayı bildi.

O gün devlet sırrının idam sehpasının altında dahi ifşa edilemeyeceğini öğrendim.

Devlet adamlığının can pahasından daha aziz tutulduğuna şahit oldum…!”