Adam siyasetçi değil, yalan makinesine dönmüş. Kazara bir kere doğru laf etse, vallahi anafilaktik şok yaşar ve paramparça olarak ölür. İnsanın inanası gelmiyor. Çıktı, meclis grubunda bazı kağıtlar salladı eliyle, dedi ki: "Cumhurbaşkanı'nın aile bireyleri, İngiltere yakınındaki Man Adasında bir şirkete 15 milyon dolar para kaçırdılar. Hem de 1 Sterlin sermaye ile kurulmuş bir şirkete 15 milyon dolar para kaçırmışlar." İddia müthiş bir iddia idi, aslında...

Ticaret yapanlar bilir. Cumhurbaşkanı'nın aile bireyleri, o ülkeye böyle bir para gönderse dahi, hiçbir sakıncası yoktur. Uluslararası ticaret yapan herkes, her parayı, her yere gönderebilir.

Amaç ne?

Alçakça, kahpece, puştça bir algı yaratmak. Cumhurbaşkanı hemen açıklama yaptı: "Man Adasına böyle bir para gittiğini ispat et. Ben istifa edeceğim. İspat edemezsen sen istifa edecek misin”? Ne gezer. Herifler pişmiş kelle gibi sırıtarak, orta yerde dolaşıyor. Konu yargıya intikal etti. Görüldü ki, Man Adasına gitmiş beş kuruş para yok. Cumhurbaşkanı'nın aile bireyleri hiçbir yere beş kuruş para göndermemiş. Aksine, sahibi oldukları bir şirketin satışı dolayısı ile Türkiye'deki banka hesaplarına, yine Türkiye'deki bir başka bankadan tamamen denetim altında ve yasal yollardan para girişi olmuş. Her şey yasal.

Her şey denetim altında.

Her şey usulüne uygun.

Bu rezil iddialar üzerine malum şahsa davalar açıldı. Mahkeme, malum şahsa yalan söylediği için, iftira attığı için, yalan yere insanların şeref ve haysiyeti ile oynadığı için, 197 bin TL ceza kesti. Bir siyaset adamı için utanç verici bir durum. Malum şahıs, bu güne kadar yalan söylediği için, iftira attığı için, eski para ile trilyonlarca lira tutarında ceza ödedi. Hiç utanma, sıkılma, arlanma yok. İftira atmaya devam ediyor.

Biraz önce, kendisini televizyonda izliyorum. Sinirimden "deli depelek" oldum. Malum şahıs, Antalya'da bir grup kokanayı bulmuş, nutuk atıyor. Kurduğu her cümle yalan, kurduğu her cümle iftira. Adam, yalan söylemekten, "yalan bulamacı" olmuş. Bunları yazarken, vallahi içim acıyor.

Son 40-45 yıldır yazı yazarım. Hiçbir siyasetçi hakkında bunları yazmadım. Adama bakar mısın? Suriye konusunda önce Cumhurbaşkanına iftira atıyor. Cumhurbaşkanını Suriye'de mezhepçilik yapmakla suçluyor.

Yahu be adam!

Senin boynun devrilsin e mi?

Bu kadar büyük yalan olur mu?

Suriye'de sen mi mezhepçilik yapıyorsun?

Cumhurbaşkanı mı mezhepçilik yapıyor?

Suriye nüfusunun sadece % 12'si Kızılbaş-Alevi. Nüfusun % 85'i Sünni Müslüman. Suriye'de ölen 600 bin kişinin tamamı Sünni Müslüman. Ülkenin % 12'si, ülkenin % 85 Sünni Müslümanını katlediyor. Sen çıkmış diyorsun ki: "Cumhurbaşkanı mezhepçilik yapıyor."

Tüh be!

Boynun devrilsin senin.

Suriye'de 7 milyon insan mülteci haline gelmiş. Gelenlerin tamamı Sünni Müslüman. Getiren rejim, Kızılbaş-Alevi. Malum şahsın kendisi de Alevi. Türkiye'de güya demokrasi diye tepinir durur. Suriye'deki kanlı kızılbaş rejimini savunur. Suriye olayları patlak verdiği günden itibaren, bir adım dahi sekmeden, eli kanlı azınlık rejimini savunmuştur. Hem sinsice, hem de utanmadan.

Suriye'de Müslüman halk, tam 60 yıldır kan kusuyor. 60 yıldır katlediliyor. Yeni değil bu katliam. Malum şahıs Antalya'da tıynetini ve niyetini ortaya koyuyor. Diyor ki: "Muharrem İnce seçilince, hemen Suriye'ye,  Irak'a ve İran'a gidecek, onlarla anlaşmalar yapacak. 4'lü bir ortaklık kurulacak…"

Allah muhafaza.

Malum şahsın kendisi Alevi...

Suriye'deki katil Kızılbaş-Alevi...

Irak'taki rejimin başı Kızılbaş-Alevi.

Keza, İran'daki rejim, bir şekilde Kızılbaş-Alevi.

Yarabbi.

Halimize bak yarabbi.

Düşürülmeye çalışıldığımız hale bak yarabbi.

Temel Karamollaoğlu'nun da öncülük edip, bizi tuzaklara düşürmeye çalıştığı hallere bak yarabbi. Sağcı-muhafazakar geçinen Meral Akşener'in öncülük ettiği ihanet tuzağına bak yarabbi!

Bu 4’ü bir araya gelecek. Bölgeye nizamat verecek.

Dört bir taraftan sarıldığımızın resmidir bu...

Vah vaahh.

Vah ki, ne vahh! (İzzet Dönmez)

Sağlıcakla kalın…