Ayasofya Camii ile tanışmam

1970’li yılların başına dayanır.

Daha ilkokul talebesiydim.

Hiç unutmuyorum.

Bir yaz günü rahmetli babam ile İstanbul’a gitmiştik.

Nedense iki ağabeyim de olmasına rağmen babam sadece beni yanına almıştı…!

***

O gün bütün gün İstanbul’daki tarihi yerleri gezmiştik.

- Rumeli Hisarı.

- Yerebatan Sarnıcı.

- Sultan Ahmet Camii!

- Topkapı Sarayı.

Ve tabii ki;

- Ayasofya Camii…!

***

Gezdiğimiz bütün yerlerden çok etkilenmiştim.

Hele “Rumeli Hisarı’nın” surlarına çıkıp boğazı seyretmemiz bambaşka bir keyifti.

Dahası çocukluğumuzun kahramanı Cüneyt Arkın’ın başlangıçta siyah-beyaz çevirdiği “Malkoçoğlu” filmlerinin bu mekânda çekildiğini öğrenmek ayrı bir mutluluktu.

Sonra o günkü haliyle “Yerebatan Sarnıcı” benim için çok “gizemliydi.”

“Topkapı Sarayı’nın” etkisi desen üzerimden hiç gitmedi.

“Sultan Ahmet Camii” ise beni derinden etkiledi.

O gün hangi vakitti şimdi hatırlamıyorum ama babam ile “Sultan Ahmet’te” kıldığım namaz manevi hayatıma bambaşka bir kapı açtı…!

***

“Ayasofya Camii’ne” gelince;

Cami kapısına geldiğimizde doğal olarak ayakkabılarımı çıkartmak için eğildim.

Ayakkabı dediysem de ayağımızda “kayroka” denen naylon ayakkabı vardı.

Tam naylon ayakkabımızın yanındaki mandalını açmıştım ki babam uyardı;

- Ayakkabılarını çıkartma.

- İçeriye ayakkabılarla gireceğiz.

Tabi şaşırmıştım.

İlk defa bir camiye ayakkabı ile giriyordum.

Tabi biraz şaşkın biraz da tereddütlü “Ayasofya Camii’nin” içine girince “ruhen” ve bedenen çok farklı bir dünyaya geçmiş gibi olduk.

Sanki bu dünyadan farklı bir yaşama “ışınlanmış” gibiydik…!

***

Baktım etrafta insanlar bir o tarafa bir bu tarafa dolaşıp duruyor.

1970’li yılların “hippi rüzgârı” ve “mini etek” modasını düşünecek olursanız “Ayasofya Camii” içinde dolaşanların halini anlatmaya gerek yok.

Nerede “bitli turist” varsa gelmiş.

Ayaklarda ayakkabı.

Üzerlerinde garip giysiler.

Dangıl dungul konuşmalar.

Bayanlar desen Allah selamet versin.

Ne üstte var ne başta.

Haliyle bu manzara karşısında şaşkınlığım daha da arttı.

Dahası ilk defa bir cami içinde böyle girip dolaşıldığını görmüştüm…!

***

İşte böyle bir ortamda çocuk aklımla babama dönüp şu soruyu sordum;

- Bu camide neden herkes ayakkabı ile dolaşıyor?

Babam cevap veremedi.

Tabi Ayasofya Camii içinde “namaz” kılan birine de rastlamayınca bu defa da babama şu soruyu sordum;

- Baba bu camide neden namaz kılınmıyor?

Bu sefer soruma cevap verdi.

Kısık ve titreyen bir sesle;

- İnşallah o da olacak oğlum…!

***

Babamın bu sözü söylemesinin üzerinden nereden bakarsanız bakın aradan 50 küsur yıl gibi bir zaman geçti.

O gün bugündür “Ayasofya Camii’nde” hep “namaz” kılınacak günün gelmesini bekledik.

Çok şükür o gün bugünmüş.

Gerçi rahmetli babamız bu günleri göremedi ama bize nasip oldu.

“Ayasofya Camii’ni” tekrar ibadete açmak da “Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a.”

Çok şükür bugünleri de gördük ya!

Bana ne hayat pahalılığından, ekonomiden.

İşsizlikten, şundan bundan!

Bundan daha büyük bir hizmet olur mu?

Teşekkürler Sayın “Cumhurbaşkanım.”

Allah sizden razı olsun.

Amin…!