Bu ifade bir yardımlaşma çağrısı ve ilanıdır. İnsanlık tarihinin her döneminde yoksulluk olmuştur. Yoksulluk herhangi bir nedenden dolayı, herkesin kapısını çalabilir…

Ancak, “açlık ve sefalet” insanlığın yüz karasıdır.

Türkler, İslamiyet’ten önceki devirlerde de açları doyurmuş, çıplakları giydirmiş, malsız yiğitleri evlendirmiş ve pusatlandırmış, konuklarını dinlendirmiş, savaş ganimetlerinden acizlere bile pay vermiştir…

Türk Milleti’nin, İslamiyet’i kabul etmesinin en önemli etkenlerinden biri de, Türklüğün sosyal adalet anlayışının İslami prensiplere uygunluk göstermesi ve kolayca uygulamaya konulmasındandır.

Yardımlaşma ve mazlumu koruma hususunda Peygamberimiz buyurmuştur ki; “Müslüman Müslümanın kardeşidir. O’na zulmetmez, onu tehlikede yalnız bırakmaz. Kim kardeşinin ihtiyacını görürse Allah da onun ihtiyacını görür. Kim bir Müslümanı bir sıkıntıdan kurtarırsa Allah da o sebeple onu kıyamet gününün sıkıntısından kurtarır. Kim bir Müslümanın ayıplarını örterse Allah da kıyamet günü onun ayıplarını örter.” (Buharî, Mezalim, 3; Müslim, Birr, 58.)

Araplar arasında kurumsal olarak yardımlaşma ve koruma çalışmaları, Peygamberimizin de katıldığı “Hılfu’l Fudul” örgütünün kurulması ile başlamıştır. Hılfu’l Fudul; Mekke’de taciz ve mağdur edilen tüccarlar ile yolcuların haklarını korumak için kurulmuştur.

Türkler, Selçuklu ve Osmanlı dönemlerinde yoksulları, yolcuları ve kimsesizleri Allah’ın emaneti olarak görmüşlerdir. Emaneti korumak için de Vakıflar kurmuşlardır. Han ve kervansaraylarda ihtiyaçları giderilmiş, masrafları devlet tarafından karşılanmıştır.

“Allah’ın Rızasını” kazanmak için, halk kendi içinde yaşayan ihtiyaç sahiplerini, onurunu kırmadan ve istismar etmeden korumuştur. Atalarımız camilerde “sadakalık” denilen yerlere paralar koymuş, ihtiyacı olan kişi de, sadakalıktan gece vakti yeteri kadar parayı almıştır. Aç insanların doyması için de fırınların önüne sepetlerde ekmek bırakılmıştır. Zekat ve fitre, layık olanlara verilmiştir.

Türk Milleti en zor günlerinde bile bu milli geleneğini sürdürmüştür. Artık günümüzde sosyal yapının değişimi ile ekonomik zorluklardan dolayı, yardımlaşma şekil değiştirmiştir. Devlet kontrolünde hizmet veren kurumlar, vakıflar, dernekler yardım yapmaya çalışmaktadır…

Ancak bazı illerimizde yüzyıllar öncesinden gelen “Yardım Sepeti” hizmeti devam etmektedir. Bu insani yardım “Askıda ekmek” tanımı ile “ekmek” üzerinde yoğunlaşmıştır.

Nasıl oluyor?

Fırından günlük ihtiyacınız olan 2 ekmek aldığınızda, 3 ekmek parası veriyorsunuz. Vermiş olduğunuz bir ekmek askıda ilan ediliyor. Parası olmayan vatandaşımız da, o ekmeği bedelsiz alabiliyor…

Bu yardımlaşma şekli, Avrupa’da değişik gıda maddeleri üzerinde kullanılıyor. “Askıda kahve-çay” gibi.

Avrupa bu yardımlaşma tarzını Osmanlı’nın Avrupa’yı idare ettiği dönemde öğrenmiştir.

Askıda ekmeğin çok, muhtaçlığın yok olması dileği ile; “Komşusu aç iken, tok yatan bizden değildir.” (Hadis) [Y.K]

Sağlıcakla kalın…