Bazen kendi kendime diyorum ki;

"Boş ver yazmayı...

Vatanı sen mi kurtaracaksın?

Gençlik yıllarında vatan kurtaran Şaban olmaya kalktın. Başına gelmedik iş kalmadı, bu işlerden uzak durdun, para kazandın, patron oldun, işveren oldun, itibarlı adam oldun.

Şimdi, yeniden girdim bu işlere.

Sürüyle düşman sahibi oldum...

Kırk yıllık dostlarım dahi, bana yan yan bakar oldu.

Siyaset böyle bir şey zaten.

“Uzak dur bu işlerden" diyorum…

Memleket meselelerine bigane kalmamak, bir soy ve süt meselesi, genetik bir olay herhalde...

Daha önce defalarca yazdım.

Benim atalarım, Anadolu'ya Sultan Alparslan ile birlikte gelmiş...

Bütün atalarım, gazalara katılmış ve Gazi Alperen olmuşlar.

Yemen'den Galiçya'ya kadar, Sarıkamış'tan Çanakkale'ye kadar, büyüklerim cenk yapmış, çoğu şehit düşmüş ve hiçbiri cenkten kaçmamış.

Zaten tarihçi Reşüdiddin, Çepni-Türkmenleri tanımlarken "Nerde yağu (düşman) görse, saldırır" diyor...

Haksızlığa, ihanete dayanamıyoruz.

Sütünde ve mayanda bozukluk yok ise, düpedüz gördüğün ihanetlere nasıl tahammül edeceksin ki?

Biz de bodoslama daldık bu işlerin içine.

Şu hale bakar mısınız?

Hükümet, 8 Kasım 2016'da bir kanun çıkardı.

6755 sayılı kanun...

Bu kanunun 37. maddesinde aynen şunlar yazıyor; "15.07.2016 tarihinde gerçekleştirilen darbe teşebbüsü ve terör eylemleri ile bunların devamı niteliğindeki eylemlerin bastırılması kapsamında karar alan, karar veya tedbirleri icra eden, her türlü adli ve idari önlemler kapsamında görev alan kişiler ile Olağanüstü Hal kapsamında görev alan kişiler ile Olağanüstü Hal süresince yayınlanan Kanun Hükmünde Kararnameler kapsamında karar alan ve görevlerini yerine getiren kişilerin bu karar, görev ve fiilleri nedeniyle hukuki, idari ve cezai sorumlulukları doğmaz."

Bu kanunun amacı nedir?

Daha sonraki dönemlerde, bu Olağanüstü şartlarda görev yapan kamu görevlilerine bir koruyucu yasal zırh oluşturmak.

Doğru mu?

El-hak doğru...

Peki...

Kamu görevlileri, darbe teşebbüsünü kendi başlarına mı bastırdı?

15 Temmuz daha dün oldu. Gözlerimizin önünde oldu. 15 Temmuz'u biz canlı yaşadık. 15 Temmuz direnişinin arkasında millet olmasaydı, bu darbenin bastırılma ihtimali milyarda bir dahi değildi.

Eski Askeri Yargıtay Üyesi emekli Albay Ahmet Zeki Üçok, 1,5 yıldır sorup duruyor; "Generallerin yarısı, anladık darbeci, ya geri kalan yarısı neredeydi?"

Adam asker, adam Albay, adam su katıksız Kemalist ve adam yıllarca hapis yatmış. Adam, silah arkadaşlarına soruyor, "neredeydiniz?"

Bir kaç istisna hariç, hepsi arazi oldu…

Hepsi, sütre gerisinde, darbenin sonucunu bekledi.

Geçiniz, lan geçiniz bir kalem.

O gece, Türk polisi çok büyük bir imtihan verdi. Hiç ummadığım ve hiç beklemediğim direniş gösterdi. Benim vicdanımda da sınıfı geçtiler. Tabii ki, FETÖ haini olmayanlar.

15 Temmuz'un en büyük kahramanları, kadını ile erkeği ile o gece direnenlerdir, nokta...

Bu konuyu, mezardan çıkacak babam ile dahi tartışmam. Ben, o gece Camili'ye gittiğimde, tek kolum alçıdaydı.

Cenke tek kol ile gittim, mahşeri ben orada yaşadım.

İşte, bu kahraman insanlar için, yukarıda çıkarılmış kanuna bir madde eklendi, bir kararname ile...

Yukarıda ki kanun kapsamına, sivil direnişçiler de ilave edildi. Aslında geç bile kalındı. Kanun çıkarılırken, siviller de ilave edilmeliydi.

Açık konuşalım. İster kamu görevlisi olsun, ister sivil olsun, bu hıyanete direnenleri, yasal zırh korur mu?

Kesinlikle korumaz.

Yarın, Dersimli Kemal ile Selanikli Meral bir iktidar olmaya görsün. Vallahi de billahi de bir iktidar olmaya görsünler. Daha ilk gün, mahpushanedekileri salıverirler ve 15 Temmuz direnişini yapanların tamamını birden, o kodese koyarlar.

O gece, 15 Temmuz gecesi. Dersimli Kemal ve Selanikli Meral, darbe başarılı olmadı diye kudurdular. Vallahi kudurdular, billahi kudurdular.

Ben, işadamıyım. Bütün Türkiye'de on binlerce tanıdığım insan var. Her görüşten dostum ve ahbabım var. Çevrem, sadece Sakarya ile sınırlı değil, Türkiye'nin her yeri ile ticari bağlantılarım var.

Tanıdıklarımın içinde, Dersimli Kemal tetikçisi, Selanikli Meral takipçisi, bir tek kişi dahi görmedim ki: "İyi ki 15 Temmuz başarılı olmadı" demiş olsun...

Meydanda, ortam içinde takiyye yapar. Farklı konuşurlar. Birebir görüşmelerimizde...

Tekmili birden: "Keşke Tayyip bir şekilde devrilseydi" diyor. Yıllardan beri, aynı siyasi partiye oy verdiğim dostlarım, yıllardan beri aynı siyasi duruşta olduğum bazı dostlarım.

İnanamıyorum...

Ağzını açanda "AKEPE" diyor. AKEPE derken de ağzının kenarlarından köpükler saçılıyor. Bırak kardeşim AKEPE'yi, bırak kardeşim Tayyip'i. Demokrasi'ye gel, demokrasiye. Bu ülkede kaç kere darbe oldu, kaç kere bu milletin demokratik iradesinin ırzına geçildi.

Hepimiz beraberce mağdur olduk. 12 Mart ve 12 Eylül'de sol düşüncenin üzerinden tanklar geçti. İnsanlar, pire gibi ezildi. Biraz vicdan sahibi ol.

Askeri darbeyi , hangi köpek yaparsa yapsın. Demokratik bir duruş al yahu.

Dostmuş bunlar!

Tüküreyim sizin dostluğunuza. Olmayın bana dost...

1961 yılında, Menderes'in darağacındaki halini, gazetelerden beraber gördük, beraber gözyaşı döktük. O günden bu yana güya dostuz.

Adam "Tayyip farklı" diyor.

Adam "Tayyib’i kim asarsa assın, zerre üzülmem" diyor.

Şimdi Meral'in peşine takılanların, kahir ekseriyeti böyle düşünüyor.

Bana göre; 15 Temmuz, bir Kurtuluş Savaşı'ydı.

Tam kurtulduk mu?

Hayır…

Kesinlikle kurtulmadık, düşmanın namluları, hala üzerimize dönük. Bir nihai hesaplaşma kaçınılmazdır.

Bu işin oyla, seçimle filan, hiç ilgisi, alakası yoktur. Birileri, Ahmet Anzavur'un torunu olmaya cehd etmiş durumda.

İlk fırsat bulduklarında. Tekmili birden, üzerimize çullanacaklardır.

"Dönersem kahpeyim millet yolunda azimetten". (İzzet Dönmez)

Sağlıcakla kalın…